Ölümü hatırlayan kimseye ne mutlu!
20/05/2024 Pazartesi Köşe yazarı V.T
"Mümin, kabre konduğu zaman, dünyâda yapmış olduğu sâlih ameller, onu kuşatırlar."
İsmâil Sadeddîn Efendi İstanbul Şehremini'de Abdal
Yakub Dede Tekkesinin son şeyhidir. 1825 yılında doğdu. Babası, Sünbül Sinân
Efendi Türbedârı Şeyh Hamdullah Efendidir. Hocası ve kayınpederi olan Şeyh
Mehmed Nasreddîn el-Kadirî'nin vefâtından sonra 1855 yılında Abdal Yakub Dede
Tekkesinin meşihatına tayin edildi. Vefât ettiği 1910 yılına kadar bu görevi
sürdürdü.
Bu mübarek zat buyurdu ki:
"Bu dünyâ kimseye kalmaz. Gönlünü, her şeyi
yaratan Allahü teâlâya bağla. Sana bu kâfidir. Dünyâ mülküne güvenip bel
bağlama. Çünkü bu dünyâda senin gibi birçokları yaşamış ve sonunda ölüp
gitmiştir. Diyelim ki en sonunda ölüm vardır ve bu can ölüm yolunu tutacaktır.
O hâlde ister taht üzerinde can vermişsin, ister toprak üzerinde ne fark
eder?"
"Allahü teâlânın anıldığı yere dağlar kadar günah
ile girseler, çıktıkları zaman üzerlerinde zerre kadar bir günah kalmaz. (kul
hakkı dışında)"
"Mümin, kabre konduğu zaman, dünyâda yapmış
olduğu sâlih ameller, onu kuşatırlar."
"Bir kimsenin, ölümü çok hatırlaması, amellerinde
kendisini gösterir."
"Bir saat, bir an, bir miktar ölümü hatırlayan
kimseye ne mutlu."
"Yirmi dört saat olan gece ve gündüzde hiçbir an
yoktur ki, Azrâil aleyhisselâm her ruh sâhibine uğrayarak, başında beklemesin.
Eğer o kimsenin rûhunu almakla emrolunursa alır, emrolunmazsa gider."
"Dâvûd aleyhisselâm Allahü teâlânın azâbını
hatırladığı zaman, mafsalları gevşer, tamamen kendisini salıverir, Allahü
teâlânın rahmetini hatırlayınca, eski hâline dönerdi."
“Anlatılır ki: Biri vardı. Babasını bir yerde
dövüyordu. Ona babanı niçin dövüyorsun, o senin babandır, ayıp, günah değil mi?
dediler. Bunun üzerine babası: Onu bırakın, beni dövsün. Çünkü aynı yerde ben
de babamı dövmüştüm. Şimdi de oğlum beni dövüyor, eden buluyor, dedi.”
"Biz ilme bir şeyi kastederek, niyet sâhibi
olarak başlamadık. Fakat Allahü teâlâ bize iyi niyeti ihsân etti. Çünkü faydalı
ilim, insanı iyi niyet ve ihlâsa kavuşturur."
“Kendisinde şu iki haslet bulunmayan
kimse, diğer bütün hasletleri toplasa da, gerçek mânâda âbid (ibâdet eden) bir
kul olamaz. Bu iki özellik, namaz ve oruçtur. Bunlar, o kulun et ve kanı
mesâbesindedir."