"Kendilerine nimet verilenler"
21/05/2024 Salı Köşe yazarı R.A
Fâtiha Sûresinde
buyuruluyor ki: “Allah’ım! Bizi, kendilerine nimet verdiklerinin yolu olan
sırât-ı müstekîme, doğru yola ilet.”
Bilindiği gibi, biz müslümânlar, her gün 5 vakit namazımızın her rek’atında, Fâtiha Sûresini okuyarak, “Allah’ım! Bizi, kendilerine ni’met verdiklerinin yolu olan sırât-ı müstekîme, doğru yola ilet” diye duâ etmekteyiz.
Peki,
âyet-i kerimede zikredilen “kendilerine ni’met verilenler” kimlerdir?
Bunları Cenâb-ı Hak, bir âyet-i kerîmesinde şöyle ifâde buyuruyor:
“Kim,
Allah'a ve Peygambere itâat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine ni’met
verdiği Peygamberler, Sıddîklar, Şehîdler ve Sâlihlerle (iyilerle, evliyâ ile)
birliktedirler. Onlar ne güzel arkadaştırlar.” (Nisâ, 69)
Yüce
Allah, Peygamberlerini doğruluk örneği olarak takdîm etmiştir. Meselâ Hazret-i
İbrâhîm, Hazret-i İsmâîl, Hazret-i İdrîs, doğruluk ve sözlerindeki
sâdakatlarıyla tavsîf edilen, nitelendirilen Peygamberlerdir (Meryem, 41, 54,
56).
Örnek
olarak bir tanesini zikredelim:
“(Ey
Resûlüm!) Kitâbda (Kur'ân-ı kerîmde) İbrâhîm'in
kıssasını anlat. Çünkü o sıddîk (doğruluğu tam) bir Peygamber
idi...” (Meryem sûresi: 41)
Fâtiha
sûresindeki âyet-i kerimede geçen “gazaba uğramışlar”ın “Yahûdîler”,
“sapmışlar”ın da “Hıristiyânlar” olduklarını ise Sevgili Peygamberimiz hadîs-i
şerîflerinde beyân buyurmuşlardır. [Hadîs-i şerîfte, “el-mağdûbü aleyhim
hümül-yehûdü ved-dullâlü hümün-nesârâ” buyurulmuştur.]
İ’tikâd,
söz, iş ve ahlâkımızda istikâmette, sırât-ı müstekîmde (ya’nî
doğru yolda) olmanın lüzûm ve ehemmiyeti çok açıktır; çünkü insanlar için en zor
işlerden birisi, “istikâmet” üzere olmak, “sırât-ı
müstekîm”de bulunmaktır.
Hak
yola ulaşmak için, “İstikâmet”ten başka bir yol yoktur. Dînde
ihlâslı olmak, “istikamet”le (doğrulukla) olabilir. Müslümân
insan, istikâmet sâhibidir. Bu bakımdan “istikâmet”, yüksek
bir makâm; aynı zamanda zor bir görevdir. İnanan ve inancının gereğini yerine
getiren kişi, doğru insandır.
Takvâ
üzere yaşayanlara “istikâmeti doğru insan” derler. O, fikrinde,
sözünde, işinde ve bütün davranışlarında doğrudur. Müslümân, Hazret-i
Peygamberi (aleyhisselâm) kendisine örnek alır. Sevgili Peygamberimiz ise
doğruluğun örneği idi. Dîn ve dünyâ ile ilgili vazîfelerini, emrolunduğu gibi
yapmaya çalışan bir Müslümân, dosdoğru bir insandır. Bu sıfatlara sâhip olan
bir kimse, toplumun en değerli bir ferdidir.
Dârul-fünûn
müderrislerinden Seyyid Abdülhakîm Efendi hazretleri, "İstikâmet
yâni Allahü teâlânın beğendiği doğru yol üzere olmak kerâmetin
üstündedir" sözünü sık sık tekrâr ederlermiş; kendisinin de her
hâli istikâmet üzere idi.
Doğruluk
(istikâmet), insanın,
Allah'a karşı yerine getirmek için önceden verdiği bir mîsâk, bir ahid,
bir sözdür. İnsan, bu yaratılış ahdine vefâ gösterdiği ölçüde
sâdıktır; sadâkatın mükâfâtı da verilecektir (Ahzâb, 23-24).
Allahü teâlâ, yüce kitâbı “Kur’ân-ı Kerîm”de: “Ey
îmân edenler, Allah'tan korkun ve doğrularla beraber olun” (Tevbe,
119) ve “Ey inananlar, Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin” (Ahzâb,
70) buyurmaktadır.