Tarih boyunca Ehl-i sünnet deyince ne anlaşılmıştır?
11/06/2019 Salı Köşe yazarı R.A
Ehl-i sünnet" alelâde herhangi bir mezhebin, meşrebin, tarîkatin,
ekolün, kliğin, grubun, hizbin, cemâatin adı ve karşılığı değildir...
Önce iki büyük İslâm âliminden birer paragraf nakledip sonra konunun
açıklamasına geçelim... En büyük âlim ve velîlerden olan İmâm-ı Rabbânî Ahmed
Fârûkî Serhendî (kuddise sirruh) buyurmuştur ki:
“Âkıl (akıllı) ve bâliğ olan (ergenlik yaşına/çağına ulaşan) her erkek ve
kadının birinci vazîfesi, Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıkları akâid
bilgilerini/îmân bilgilerini/inanılacak şeyleri öğrenmek ve bunlara uygun
olarak inanmaktır. Kıyâmette yani öldükten sonra Cehennem
azâbından kurtulmak, onların bildirdiklerine inanmaya bağlıdır.” [Mektûbât-ı
Rabbâniyye]
Dört mezhebin fıkıh bilgilerinde mâhir, beş tarîkatte mürşid-i kâmil ve
mükemmil olan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (kuddise sirruh) da buyurmuştur ki:
“Müslümânların birinci vazîfeleri, itikâdı düzeltip, Ehl-i sünnet
vel-cemâat âlimlerinin bildirdiklerine uygun olarak inanmaktır. İkinci
olarak, fıkıh (İslâmiyet'in emir ve yasaklarla ilgili) bilgilerini
öğrenip, her şeyi bu bilgiye göre yapmaktır.” [İ’tikâdnâme/el-Îmân
ve’l-İslâm]
Burada önce şunun bilinmesi lâzımdır: "Ehl-i
sünnet" alelâde herhangi bir mezhebin, meşrebin, tarîkatin, ekolün,
kliğin, grubun, hizbin, cemâatin adı ve karşılığı değil, İslâm’ın kendisi ve
medeniyetimizin ana omurgasıdır. Târihte "sevâd-ı
a'zam", "cumhûr-ı müslimîn", "müminlerin yolu" olarak
kabul edilen Ehl-i sünnet; İslâm’ın ana yolu, ana caddesidir. Zâten "Ehl-i
sünnet vel-cemâat" demek Sünnete ve Eshâb-ı kirâma sarılan
insanlar demektir. Peygamber Efendimiz, "Benim sünnetime ve benden
sonra da Hulefâ-i râşidînin sünnetine sarılınız" buyurmuştur.
Ayrıca Eshâb-ı kirâmın yolunda olmakla ilgili birçok hadîs-i şerîf
vardır.
Bu sebeple, "Ehl-i sünnet" denildiğinde, şunun
anlaşılması ve bilinmesi gerekir: "Ehl-i sünnet"; Edille-i
şer'iyye yani Kur’ân-ı kerîm, Sünnet-i seniyye, İcmâ-ı ümmet ve Kıyâs-ı
fukahâ denilen 4 dînî delile bağlı, itikâdî olarak Mâtüridî-Eş’arî,
amelî olarak da dört mezhep olarak bilinen; Hanefî, Mâlikî, Şâfiî ve
Hanbelî mezheplerinde tedvîn edilmiş olan mukaddes dînimiz İslâm’ın tâ
kendisidir.
Demek ki, ilk üç asırda, hadîs-i şerîflerle övülmüş ilk üç hayırlı nesil
olan Sahâbe-i Kirâm, Tâbiîn-i Kirâm ve Tebe-i Tâbiîn-i Kirâmın
yani “Selef-i sâlihînin itikâdı” olarak isimlendirilen "Ehl-i
sünnet i'tikâdı"; sonradan ortaya çıkmış bir tez veya anti tez
şeklinde oluşmuş bir mezhep olmayıp; dalâlet fırkaları dışında kalan ümmetin
ana gövdesi ve cumhûrun temel inancı, sahîh İslâm anlayışıdır...