Her Müslüman’a ilim tahsili farzdır
15/06/2022 Çarşamba Köşe yazarı V.T
Peygamber efendimiz
(sallallahü aleyhi ve sellem) “İlim talep ve tahsil etmek, her Müslüman’a
farzdır” buyurdu.
Ebû
Muhammed Hulvânî hazretleri Hanbelî mezhebi fıkıh âlimlerindendir.
490 (m. 1097) senesinde Bağdat’ta doğdu. 546 (m. 1151) senesinde Silh’te vefât
etti. Zamanın büyük âlimlerinden ders alıp fıkıh ilminde derin bilgi
sahibi oldu. Buyurdu ki:
Allahü teâlânın ilim
verdiği bir âlimi tahkir etmeyiniz. Allahü teâlâ onu hakir görmedi. Zira ona
ilim verdi. Âriflerden biri; “Bu ilimden nasibi olmayan kimsenin, imansız
ölmesinden korkarım. Onun en aşağı nasibi, onu tasdik etmek ve ehline teslim etmektir”
buyurdu. Denildi ki; “Kim dünyayı sever, nefsani arzularında ısrarlı olursa, bu
ilim kendisine nasip olmaz. Diğer ilimler nasip olabilir. Bu ilmi inkâr edenin
en aşağı cezası, bu ilimle nasiplenememesidir. Bu, sıddîkların ve mukarreblerin
ilmidir. Bu, sadık bir riyazetle, nefsin arzularını yapmayarak ele geçer.
Kalpte, kötü ahlaktan temizlendiğinde bir nur hasıl olur. Bu nur hasıl
olduğunda, işlerin hakikati görünmeğe başlar.
Enes bin Mâlik’in
radıyallahü anh rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte, Peygamber efendimiz
(sallallahü aleyhi ve sellem) “İlim talep ve tahsil etmek, her Müslüman’a
farzdır” buyurdu. Bazı âlimler; “Ârif; kendisini hiçbir işin, Allahü
teâlâya karşı göz açıp kapayacak kadar zaman bile meşgul edemediği kimsedir”
buyurdular. Rabbini talep, onu yemekten, içmekten, vücuduna lazım olan
tedbirleri almaktan ve beşerî ihtiyaçları kullanmaktan alıkoymaz. Bilakis
bu sözden, matlubuna kâmil manada ihtimam kastedilmektedir. Bunun misali şuna
benzer:
Bir kimsenin
vücudunda, kendisini rahatsız eden bir yara olduğu hâlde, yer, içer, çalışır,
kazanır ve elem kendisinden hiç ayrılmaz. Bu işler onu elemden alıkoymaz. Yine
bu durum, ölen çocuğuna üzülen kadının durumuna benzer ki; o, yer, içer, yününü
eğirerek güzel bir ip hâline getirir. Bununla beraber kalbi çocuğuyla devamlı
meşgul olduğu için, hüzün ondan hiç ayrılmaz ve ağlamaktan hiç geri kalmaz.
Allahü teâlâ, cemâl, celâl ve kemâl sıfatlarına sahiptir. O, bizatihi mabûddur. Bu sıfatlar, onun bilinmesini, zikredilmesini, ona ibadet edilmesini, ondan ümîd ve korku içerisinde olunmasını ve sevilmesini gerektirir. Allahü teâlâyı isteyenin; tâlib, ârif, âbid, zikreden, ümîd eden, korkan ve seven bir kimse olması gerekir. Bunun için Hak teâlâyı talep etmek lazımdır. Ebüdderdâ'nın (radıyallahü anh) rivâyetine göre, Peygamber efendimiz buyurdu ki: “Allahü teâlâ şöyle buyuruyor: Kim beni talep ederse, beni bulur. Kim de benden başkasını isterse, beni bulamaz.”