"Taşı altın yapmanın bir kıymeti yoktur!.."
16/06/2022 Perşembe Köşe yazarı V.T
"Allahü teâlânın
öyle kulları vardır ki, bir taşa nazar etseler, o taş altın olur..."
Nahlâvî hazretleri
Şam’daki evliyânın büyüklerindendir. 1670 (H. 1081) senesinde doğdu. Fıkıh ilmini
Şeyh Ahmed Düsûkî'den okudu. Şam'da Nûriyye ve Hâtuniyye medreselerine devâm
etti. Evliyânın büyüklerinden Şeyh Halîl hazretlerine intisab ederek
yüksek dereceler sâhibi oldu. 1744 (H.1157) senesi vefât etti.
Nahlâvî hazretleri
talebeleriyle birlikte Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerinin kabr-i şerîfini ziyârete
gitmişti. Ziyâretten sonra Ahmed Nahlâvî kabrin yanına oturdu. Bu sırada
talebelerinden birisi, elinde, büyükçe ve yuvarlak bir taş getirerek Ahmed
Nahlâvî'nin önüne koydu ve; "Ey Efendim! Şu taş altın olmuş olsa, bizler
onunla ihtiyaçlarımızı karşılar, rahat ederdik" dedi. Ahmed Nahlâvî taşa
bakarak; "Allahü teâlânın öyle kulları vardır ki, bir taşa nazar etseler,
o taş altın olur" buyurdu. O taş o anda Allahü teâlânın izni ile altın
oluverdi. Sonra taşı getiren talebeye; "Onu al götür" buyurdu. Talebe
almak istedi ise de yerinden kımıldatamadı. Bunun üzerine Nahlâvî tekrar nazar
edince altın tekrar taş oldu. Bundan sonra o talebe taşı rahatça alıp götürdü.
Talebeleri bu hâlden anladılar ki, büyükler Allahü teâlânın izni ile taşın
altın olmasına vesîle olurlar. Bununla berâber böyle şeylere kıymet ve îtibâr
etmezler. İnsanların, böyle hâlleri ile değil, İslâmiyete tam uymaları ile
kıymet kazanacaklarını bildirirler.
Vezîr Süleymân Paşa, Nahlâvî hazretlerinin bulunduğu yere vazifeli gelmişti.
Bunu haber alan Nahlâvî, talebeleri ile birlikte vezîrin ziyâretine gitti.
Vezîr, onların kendisini ziyârete geldiklerini duyunca, çok memnun oldu ve
bizzat kendisi karşıladı. Çok ikrâmda bulundu. Bir müddet oturup sohbet
ettikten sonra vezîr burada işinin bittiğini bildirerek ayrılmak için
Nahlâvî'den izin istedi. O da, nereye gideceğini sordu. Vezîr, sultânın fermânı
olduğunu, emredilen yere gideceğini ve bâzı işlerinin bulunduğunu söyleyince,
Ahmed Nahlâvî vezîre; "...Hiç kimse yarın ne kazanacağını (başına ne
geleceğini) bilmez. Hiç kimse hangi yerde öleceğini de bilmez..." (Lokman
sûresi: 34) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudu. Nahlâvî ve talebeleri dergâha
döndükten on beş gün sonra vezîrin vefât ettiği ve Şam'da Bâb-üs-sagîr denilen
yerde defnedildiği haberi geldi.