"Onu beytülmala koy!"
18/01/2021 Pazartesi Köşe yazarı A.U
Hazret-i Ömer’in hilâfeti zamânında bir gün Bizans’tan elçi gelmişti Medîne’ye.
Birkaç gün kaldı.
Halîfeyle görüştü.
İşi bitip de döneceği zaman, halîfenin hanımı, çarşıdan (güzel
koku) alıp, cam bir kap içinde elçinin hanımına hediye olarak
gönderdi.
Aradan az bir müddet geçti.
Hediyenin karşılığı geldi.
Elçinin hanımı da, o cam kabın içine kıymetli bir (mücevher) koyup,
bu hanıma göndermişti.
Hazret-i Ömer akşam eve geldi.
Hanımının elinde onu gördü.
Ve merak edip sordu ki:
"Hanım! Nedir o elindeki?"
"Mücevher" dedi.
"Nereden geldi?"
"O elçinin hanımından."
Hazret-i Ömer;
"Hanım, o senin olamaz. O mücevheri götür beytülmala koy” buyurdu.
Hanımı şaşırdı!
Hiç böyle şey beklemiyordu.
Hemen arz etti ki:
"Peki ama, bu bana geldi.
Niçin beytülmala koyayım?”
Hazret-i Ömer sordu:
"Sen benim zevcem olmasaydın, sana böyle hediye gelir miydi?”
"Gelmezdi elbet."
Buyurdu ki:
"Öyleyse bunlar senin değil, devlete âittir. Götür, büytülmala koy.”
Hanımı iknâ oldu.
Mücevherler beytülmala kondu...