Dua etmeyen, arzusuna kavuşamaz...
22/07/2020 Çarşamba Köşe yazarı H.Y
Allahü teâlâ, dua eden kullarını çok sever. Bir şeyi çok isteyenin ona
kavuşturması, Allahü teâlânın âdet-i ilâhiyesidir.
Tevbe, istiğfar ve dua -11-
Dua, her şeyin sahibi ve mâliki olan Allahü teâlâya yalvararak, hatta gözyaşı
dökerek arzu ettiği şeyin olmasını O’ndan istemek ve beklemektir. Allahü teâlâ,
dua eden kullarını çok sever. Bir şeyi çok isteyenin ona kavuşturması,
Allahü teâlânın âdet-i ilâhiyesidir. (Zâdül-mukvîn) kitabında
deniyor ki:
“Eski âlimler yazmış ki, beş şeyi yapmayan, beş şeyden mahrum olur: 1- Malının
zekâtını vermeyen, malının hayrını görmez. 2- Toprak
mahsulünün zekâtı olan öşrünü/onda birini vermeyenin, tarlasında, kazancında
bereket kalmaz. 3- Sadaka vermeyenin, vücudunda sıhhat
kalmaz. 4- Dua etmeyen, arzusuna kavuşamaz. 5- Namaz
vakti gelince, kılmak istemeyen, son nefeste kelime-i şehadet getiremez. Namaz
kılmanın birinci vazife olduğuna inandığı hâlde, tembellik ederek kılmayan
fâsıktır. Sâliha kızın küfvü değildir. Yani o kıza layık ve uygun değildir.”
Bakınız dua eden nasıl kavuşuyor? Horasan vâlisi Abdüllah bin
Tâhir, çok âdil idi. Jandarmaları birkaç hırsız yakalamış, vâliye
bildirmişlerdi. Hırsızlardan biri kaçtı. Heratlı bir demirci, Nişâpûr'a
gitmişti. Bir zaman sonra, evine dönüp gece giderken, bunu yakaladılar.
Hırsızlarla beraber, vâliye çıkardılar. Hapsedin! dedi. Demirci, hapishanede
abdest alıp namaz kıldı. Ellerini uzatıp, (Yâ Rabbî! Günâhım
olmadığını, ancak sen biliyorsun. Beni bu zindandan, ancak sen kurtarırsın. Yâ
Rabbî! Beni kurtar!) diye dua etti... Vâli, o gece, rüyâda, dört
kuvvetli kimse gelip, tahtını, tersine çevirecekleri vakit uyandı. Hemen abdest
alıp, iki rekat namaz kıldı. Tekrar uyudu. Tekrar, o dört kimsenin, tahtını
yıkmak üzere olduğunu gördü ve uyandı. Kendisinde, bir mazlûmun âhı bulunduğunu
anladı...
Hemen, o gece, hapishane müdürünü çağırıp, bir mazlûm kalmış mı, dedi.
Müdür, bunu bilemem. Yalnız, biri namaz kılıp, çok dua ediyor. Gözyaşları
döküyor deyince, onu getirtti. Hâlini sorup anladı. Özür dileyip, hakkını helal
et ve bin gümüş hediyemi kabul et ve herhangi bir arzun olunca bana gel! diye
ricâ etti. Demirci, hakkımı helâl ettim ve hediyeni kabul ettim. Fakat işimi,
dileğimi senden istemeye gelemem, dedi. Niçin, deyince: Çünkü, benim gibi bir
fakir için, senin gibi bir sultanın tahtını birkaç defa tersine çeviren
sahibimi bırakıp da, dileklerimi başkasına götürmekliğim kulluğa yakışır mı?
Namazlardan sonra ettiğim dualarla, beni nice sıkıntıdan kurtardı. Nice
muradıma kavuşturdu. Nasıl olur da, başkasına sığınırım? Rabbim, nihayeti
olmayan rahmet hazinesinin kapısını açmış, sonsuz ihsan sofrasını, herkese
yaymış iken, başkasına nasıl giderim? Kim istedi de, vermedi? İstemesini
bilmezsen alamazsın. Huzûruna edeple çıkmazsan, rahmetine kavuşamazsın...
Şair diyor ki: "İbâdet eşiğine, kim ki, bir gece baş kodu/Dostun lütfu, açar ona, elbette binbir kapu."