"Şehid olmak istiyorum yâ Resulallah!.."
11/04/2019 Perşembe Köşe yazarı S.A
Halid bin Velid: "Ben öyle bir kavimden geliyorum
ki; siz hayatı ne kadar çok seviyorsanız onlar da Allah yolunda
şehit olmayı o kadar çok seviyorlar..."
Eshab-ı kirâm (aleyhimürrıdvân) efendilerimiz imanla
şereflenmeden önce diğer insanlar gibiydiler. İmanla şereflendikten sonra zevk
ve arzularında çok büyük değişiklikler meydana geldi. Yüce gayelere ulaşabilmek
için hayatlarını hiçe saymaya başladılar...
Halid bin Velid (radıyallahü anh) Rum askerlerinin
komutanına müminleri şöyle tarif etmişti: "Ben öyle bir kavimden geliyorum
ki; siz hayatı ne kadar çok seviyorsanız onlar da Allah yolunda
şehit olmayı o kadar çok seviyorlar..."
Amr ibni Cemuh (radıyallahü anh) yürüyemeyecek kadar
topaldı. Cihada katılmak istiyordu. Çocukları; "Baba biz senin yerine
harp ederiz. Cihad sana farz değildir..." demelerine rağmen o, şehid
olup topal ayağı ile Cennete girmek istediğini söyledi. Nitekim Uhud Muharebesinde
muradına erdi...
Cihad aşkı, tehlikelerden kaçan, rahatı ve oyunu seven
çocuklara da sirâyet etmişti. Umeyr bin Ebi Vakkas henüz çocuktu boyu da
kısaydı. Çocuk olduğu için saftan çıkarılır korkusu ile arka taraflarda
saklanıyordu. Sevgili Peygamberimizin (aleyhisselam) dikkatini çekti ve
ona "Sen daha küçüksün, harp edemezsin, sen çık!" buyurdu.
O da ağlayarak yalvarmaya başladı. "Ben şehid olmak istiyorum yâ
Resulallah! Ne olur beni geri çevirmeyin!" dedi.
Bu göz yaşartıcı manzara karşısında Resul-i ekrem efendimiz
ona izin verdi...
Rafi bin Hudeyc hazretleri henüz on beş yaşında idi.
Büyük gözükeyim diye mücahitlerin arasında ayak parmaklarının üzerinde
duruyordu. Onun da farkına varıldı, çıkarılmak istendi. Çocuklarına düşkünlüğü
ile tanınan babası Hudeyc (radıyallahü anh) yalvardı ve ciğerparesinin cihada
katılmasına vesile oldu...
Semre bin Cündüb, Peygamber efendimize arz etti:
"Rafi'ye izin verdiniz bana da izin verin; ben ondan daha güçlüyüm,
isterseniz güreşelim..."
Güreştiler ve galip gelen Semre (radıyallahü anh) de
cihada katılmaya hak kazanmıştı.
İşte, harbe koşan, ona katılmayı hayal edip yarışa giren
çocuklar... Cihada katılmak için can atan o Müslüman yavrular, savaşın oyuncak
değil, ciddi olduğunu, orada topla, çelik-çomakla değil kılıçlarla oynandığını
biliyorlardı. Buna rağmen cepheye gitmek için yarış ediyorlardı...
Tarihçilere soralım, insanlık tarihinde böyle bir olayla
karşılaşmışlar mı? Herhangi bir çağda, bu çocukların, genç ve ihtiyarların
benzerlerine rastladılar mı?
İşte bu mücahitler; yarım asır gibi bir zamanda,
neredeyse dünyanın yarısını fethettiler. Dünyaya iman, ilim ve adaleti
yaydılar... Onlara tabi olanlar da dünya ve ahiret saadetine kavuştular ve
hâlâ da kavuşmaktadırlar...