Sünnet-i seniyye, İslamî delillerden ikincisidir
10/06/2019 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Allahü teâlâ, Peygamberine, “Sâdece, sana vahiy olunanları teblîğ
et” buyurmamış, ayrıca beyân etmesini de emretmiştir...
Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîminde (meâlen) buyuruyor ki:
“Resûle itâat eden, Allah’a itâat etmiş olur…” [Nisâ, 80]
“İndirdiğimi insanlara beyân edesin, açıklayasın…” [Nahl, 44]
Allahü teâlâ, Peygamberine, “Sâdece, sana vahiy olunanları teblîğ
et” buyurmamış, ayrıca beyân etmesini de emretmiştir. [Huccetullahi
ale’l-âlemîn]
Sünnet [Hadîs-i şerîfler], Kur’ân-ı kerîmi, mezhep İmâmları da sünneti
açıklamışlardır. Âlimler de, mezhep İmâmlarının sözlerini açıklamışlardır.
[İmâm-ı Şâfiî]
Hadîs-i şerîfler olmasaydı, namazların kaç rek’at olduğu, nasıl kılınacağı,
rükû ve secdede okunacak tesbîhler, cenâze ve bayram namazlarının kılınış
şekli, zekât nisâbı, orucun, haccın farzları, hukûk bilgileri
bilinemezdi. Yani hiçbir âlim, bunları Kur’ân-ı kerîmden bulup çıkaramazdı.
Allahü teâlâ, “Bilmediklerinizi âlimlere sorunuz” [Nahl,
43] buyurduğu gibi, Peygamber Efendimiz de bu âlimlere uymamızı emrediyor:
“Ulemâ, enbiyânın vârisleridirler.” [Tirmizî]
“Âlimlere tâbi olunuz.” [Deylemî]
Hazret-i Ömer’e, "farzların seferde kaç rekat kılınacağını
Kur’ân-ı kerîmde bulamadık" dediklerinde, “Allahü teâlâ,
bize Muhammed aleyhisselâmı gönderdi. Kur’ân-ı kerîmde bulamadığımızı,
Resûlullah Efendimizden gördüğümüz gibi yaparız. O, seferde, dört rekat
farzları iki rekat olarak kılardı. Biz de öyle yaparız” buyurdu. (el-Mîzânü’l-kübrâ)
İmrân bin Husayn (radıyallahü anh) “Bize, yalnız Kur’ândan söyle” diyen
birine, “Ey ahmak! Kur’ân-ı kerîmde, namazların kaç rekat olduğunu
bulabilir misin?” cevabını verdi.
“Hadîslere, Mezheblere uymam, Kur’ânla amel ederim” demek, “Kânûnlara
uymam, yalnız Anayasaya göre hareket ederim” demek gibi
yanlıştır. Çünkü Anayasada bütün hükümler, bütün cezâlar bildirilmemiştir.
Anayasa, onları kânûnlara havâle etmiştir. Kânûnlardan başka tüzükler,
yönetmelikler de çıkarılmıştır. Ayrıca tamimler, teblîğler,
talimât da mevcuttur.
“Anayasa varken, kânûnlara lüzûm yok” demek ne kadar yanlış
ise, “Kur’ân varken, mezheblere lüzûm yok” demek, bundan daha
yanlıştır. Nasıl Kânûnlar, Anayasanın gösterdiği istikâmette
hazırlanmışsa, mezhepler de, Kur’ân-ı kerîmin ve Hadîs-i şerîflerin
gösterdiği istikâmette teşekkül etmiştir.
Kur'ân-ı kerîmde "Namaz kılınız ve zekât veriniz…" (Bakara,
43; Nûr, 56) âyetiyle, namaz kılma ve zekât verme emredilmiş, diğer âyetlerde
bunların tafsîlâtından ancak bir kısmı beyân edilmiştir. Bunların bütün
tafsîlâtını, Sevgili Peygamberimiz, kavlî sünnetleriyle açıklamış, fiilî
sünnetleriyle de amelî olarak tatbîk etmiş ve "Benim namaz
kıldığımı gördüğünüz şekilde namaz kılınız" buyurmuştur.