İhlâsın önemi hakkında...

12/01/2021 Salı Köşe yazarı R.A

“Amellerin kabul olması ihlâsa, yâni bütün işleri yalnız Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine kavuşmak için yapmağa bağlıdır.”

 

Dünkü makâlemizde, bir nebze, “İhlâs”tan bahsetmeye çalıştık; bugün de, bu konuda, birkaç kelime daha arz edelim...

Cüneyd-i Bağdâdî (rahmetullahi aleyh) hazretlerine "İhlâsı kimden öğrendiniz?" diye sorduklarında; "Mekke-i mükerremede bulunuyordum. Bir berber gördüm. Ona, "Allah rızâsı için benim saçlarımı düzeltebilir misin?" dedim.

Berber "Elbette" dedi. O sırada, mevki sâhibi birini tıraş etmekte idi. Hemen onun tıraşını bıra­kıp; "Efendi, kalk. Bir kimse Allah için bir şey istediği zaman, bütün işler durur, derhâl ona bakılır" dedi.

Sonra berber koltuğuna beni oturtup tıraş etti. Sonra da bana bir mikdâr altın verip; "İhtiyaçların için lâzım olur, onlara harcarsın" dedi.

Ben bu hâle çok hayret edip elime geçecek ilk parayı kendisine hediye etmeye niyet ettim... Az bir zaman sonra, bana Basra'­dan bir kese altın gönderdiler. Hemen götürüp o keseyi ona verince, se­bebini sordu. Ben de niyyetimi açıkladım.

Bunun üzerine bana, "Sen, 'Al­lah rızâsı için beni tıraş et' dedin. Ben de o niyyetle seni tıraş ettim. Şimdi bunları alırsam, niyyetimde bir değişme olmasından korkarım" dedi...

Büyük velîlerden Ebû Ali Dekkâk (rahmetullahi aleyh) ise buyur­du ki:

"İhlâs, insanların teveccüh, alâka göstermelerinden sakınıp ameli yalnız Allah için yapmaktır. Sıdk ise; nefsi, yaptığı ameli beğen­mekten temizlemektir. Bunun için ihlâs sâhibi muhlislerde riyâ, gösteriş; sıdk sâhibi olan sâdıklarda da ucub (amelini güzel görmek) hâli bulunmaz." Bu vesîleyle, onun bir sözünü daha nakledelim:

"Sıdk; insanlara karşı, olduğun gibi görünmen veya onlara karşı, gö­ründüğün gibi olmandır."

Tanınmış büyük evliyâdan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (rahmetullahi aleyh), bütün işleri ihlâs ile, sâdece Allahü teâlânın rızâsı için yapmak lâzım olduğunu, bir misâl ile şöyle izâh etmiştir:

"Nîşâbûr’lu bir ilim talebesi ile bir tâcir yol arkadaşı oldular. Talebe çok fakîr olduğundan, ayakkabısı yoktu. Yalın ayak yürürken, o tâcir ona bir çift ayakkabı verdi. Sonra tâcir, talebeye ikide bir;

-Ey talebe! Yolun düzgün yerinden yürü... Sivri taşlara basma... Ayaklarını sürüme... Dikenli yerlerden gitme… Ayakkabıyı eskitme... diye tenbîh ediyordu.

Bu tenbîhler talebeyi usandırdı. Sonunda talebe dayanamayıp ayakkabıları çıkardı, tâcirin önüne bıraktı ve;

-Ben senelerce yalın ayak seyâhat ederim. Kimse bana bunun için herhangi bir şart koşmuyordu. Şimdi senin verdiğin bu ayakkabılar için sana mahkûm olamam, dedi.

İşte burada olduğu gibi, yapılan hayır-hasenât karşılıksız olmalı, Allahü teâlânın rızâsı için yapılmalıdır. Ancak böyle olursa makbûl olur...”

“Amellerin kabul olması ihlâsa, yâni bütün işleri yalnız Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine kavuşmak için yapmağa bağlıdır.” (İmâm-ı Rabbânî)

“Gazâ ordusu, duâ ordusunun yardımına muhtaçtır. İhlâs ile yapılan duâ muhakkak kabul olur.” (Ebû Saîd Muhammed Hadîmî)