Kur'ân-ı kerim, indiği gibi kalmıştır
13/05/2024 Pazartesi Köşe yazarı O.Ü
Sual: Kurân-ı kerimde, indirilidiğinden itibaren, herhangi bir değişme olmuş mudur?
Cevap: Kur'ân-ı kerimin,
hadis-i şeriflerden ve başka ilahi kitaplardan bir ayrılığı ve üstünlüğü de,
bugüne kadar indiği gibi, değişmemiş olarak kalmasıdır. Harfleri ve noktaları
bile değişmemiştir demek yetişmiyor. Çünkü Kur'ân-ı kerimdeki kelimelerin
çeşitli okunuşundan başka, bu kelimelerin uzun, kısa, açık, kapalı, kalın, ince
gibi okunmaları da, Resulullah efendimizin bildirdiği ve okuduğu gibi
kalmıştır.
İlm-i kırâet denilen ve pekçok kitabı olan büyük bir
ilme ve İslam âlimlerinin bu yoldaki çalışmalarına, hizmetlerine bakıp da şaşmamak
elde değildir. Kur'ândan olup da çıkarılmış veyahut Kur'ândan olmayıp da
sonradan katılmış tek bir kelime yoktur. Çünkü, İslam âlimleri, Kur'ân-ı kerime
dokunulmaması, ufak bir şüphenin bile ona yaklaşamaması için, çok sağlam bir
esas koymuşlardır. Yani, Kur'ân-ı kerimin her asırda söz birliği ile gelmesi
şarttır. Eshab-ı kiramdan bugüne kadar, her asırda, yalan üzerinde söz birliği
yapacakları düşünülemeyen yüz binlerce hafız vasıtası ile bizlere
gelmiştir. Sanki bir an durmayan coşkun bir nehir gibi ebediyete doğru akıp
gitmektedir.
Bugün İslam düşmanlarının yeryüzünü
kapladığı bir zamanda bile, elhamdülillah, dünyanın her tarafında, Allah
kitabının her kelimesi, her noktası birbirine benzemektedir. Kur'ân-ı kerimin
ne kadar çok sağlam olduğu şundan da anlaşılır ki, Eshab-ı kiramın
büyüklerinden bazıları bildirdiği hâlde, tevatür yani söz birliği hâlini
almayan okuma şekilleri, ne kadar kuvvetli olsa bile, Kur'ândan olmak için kâfî
görülmemiştir. Mesela, yemin keffaretini bildiren (üç gün oruç) âyet-i
kerimesini, Abdullah ibni Mesud hazretleri, (üç gün arka arkaya oruç) olarak
bildirmiş ve bunu fıkıh âlimleri vesika bilerek, keffaret orucunun üç
gün, mütetâbi'ât olarak, yani art arda tutulması
lazım olmuştur. Fakat Abdullah ibni Mesud hazretleri, Eshâb-ı kiramın
büyüklerinden, çok güvenilir ve çok sağlam bir zat olmakla beraber, sözünde
yalnız kaldığı için, Mütetâbi'ât kelimesi Kur'ân-ı kerime
girememiştir. İhtiyat olunarak bu kelimenin manası alınmış ve yine ihtiyat
olunarak Kur'ân-ı kerime sokulmamıştır. Bunlara Kırâet-i şâzze denir.