Kabir toprağını başına serpen Arabî!..
14/05/2020 Perşembe Köşe yazarı V.T
Resûlullahın vefâtından üç gün sonra, çölden bir Arabî gelmişti...
Sa’îd Efendi Yetmişikinci Osmanlı Şeyhülislâmıdır. ''Mirzâ-zâde'' diye
şöhret bulmuştur. 1122 (m. 1710) senesinde İstanbul’da doğdu. 1188 (m. 1774)
senesinde aynı yerde vefât etti. Resûlullah Efendimizi (sallallahü teâlâ
aleyhi ve sellem) vesîle ederek, Allahü teâlâdan bir şey istemek mevzûunda
şunları anlattı:
Hâfız Ebû Sa’d Sem’ânî, Hazreti Ali’den nakleder:
Resûlullahın vefâtından üç gün sonra, çölden bir Arabî geldi.
Kendisini Kabr-i şerîflerine attı. Oradan toprak alıp başına serpti ve; “Yâ
Resûlallah! Allahü teâlâ, sana salât ve selâm eylesin! Senin mübârek sözlerini
dinledik. Bize Allahü teâlânın emir ve yasaklarını öğrettin. Sana nâzil olan
âyet-i kerîmelerden birisi de Nisa sûresi altmışdördüncü âyet-i
kerîmesidir. Allahü teâlâ bu âyet-i kerîmede meâlen; (Onlar nefslerine
zulmettikten sonra, gelirler, Allahü teâlâdan af dilerler, Resûlüm de onlar
için istiğfar ederse, Allahü teâlâyı elbette tövbeleri kabûl edici ve merhamet
edici olarak bulurlar) buyurmaktadır. Yâ Resûlallah! Ben nefsime
zulmettim. Onun için sana geldim. Benim için Allahü teâlâdan af ve mağfiret
dilemeni istiyorum” deyip, ağlayarak yalvardı... O sırada Kabr-i şerîften
bir ses gelip; “Allahü teâlâ, seni af ve mağfiret buyurdu” denildi.
Muhammed bin Harb şöyle anlattı: Medîne-i münevvereye gitmiş, Resûlullahın
Kabr-i şerîflerine gelmiştim. Bu sırada devesi ile Kabr-i şerîfe gelen bir
Arabî ile karşılaştım. Kabr-i şerîflerine yaklaşınca, devesini çökertip
bağladı. Resûlullahın kabrinin yanına geldi. Güzel ve âdabına uygun bir şekilde
yaklaştı, selâm verip hoş duâlar yaptı. Sonra; Yâ Resûlallah! Sana çok günahla
geldim. Senden Rabbinin katında şefaatini diliyorum” dedi ve sonra şu manalı
şiiri okudu:
“Ey buraya defnedilmiş olanların en hayırlısı ve defnolunduğu yeri,
toprakları da güzelleştiren.../Sen, Sırat köprüsünü geçerken ayaklar kaydığı
zaman şefaati umulansın.../Canım, senin içerisinde bulunduğun kabre feda
olsun!/Afiflik de, cömertlik ve kerem de buradadır.”
Bu şiiri okuduktan sonra, o zât bineğine binip gitti. Ben, o zâtın oradan
mağfirete kavuşmuş olarak ayrıldığından asla şüphe etmedim.”
O zâtın durumu, söylediği sözler, bana tesîr edip, gözlerim doldu. Sonra rüyâmda Resûlullahı gördüm. Bana; “Ey Utbe! O Arabî’ye yetiş, Allahü teâlânın kendisini af ve mağfiret ettiğini bildirerek onu sevindir” buyurdu. Ben de Arabî’yi bulup, Resûlullahın emrini yerine getirdim.”