Gözünü bir avuç toprak doyurur ancak!..
18/08/2023 Cuma Köşe yazarı A.D
Tamah, mal toplama, biriktirme hırsıdır. Cimrilik ise,
harcanması gereken yerde para harcamaktan kaçınmaktır. Cimriliğin
içinde tamah da vardır...
Her hastalığın çaresi vardır. Önce hastalığı teşhis etmek
gerekir! Hastalık belli olunca ona göre ilaç verilir. Allahü
tealadan korkan, kötülük işlemekten çekinir. Tamahın kötü olduğunu
bilen Müslüman da bundan kaçar...
Mal sahibi olmak kötü değildir. Dinimiz malı övmüş, fakat mal
hırsını, mal sevgisini yermiştir. Zengin olmak başka, mala muhabbet başkadır.
Kur'ân-ı kerimde mala "hayır" adı
verilmiştir. [Bekara 180]
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki: (Mal, salih kimse için ne güzeldir.) [Taberani]
Din büyüklerimiz buyuruyor ki: "Tamahkâr, açgözlü
insan, tamah zincirine bağlanmış ölüye benzer. Kalpteki tamah, kalbi mühürler,
mühürlü kalp de ölüdür. Mümin tamahkâr olamaz..."
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Dünya peşinde koşan, açgözlü olur,
hep yokluk içinde kıvranır, işleri zorlaşır, nasibinden de fazla bir şeye
kavuşamaz. Ahiret için çalışanın da, işleri kolaylaşır, gönlü zenginleşir, yüz
çevirdiği dünyalık da kendisine teveccüh eder.) [Tirmizi]
***
Hâlinden çok fakir olduğu anlaşılan bir adam, oltayla balık
tutuyordu. Tesadüfen oradan geçmekte olan ülkenin padişahı bu gariban adamla
ilgilendi ve ona, "Oltana ben burada iken ilk takılan şey ne olursa
sana onun ağırlığınca altın vereceğim" dedi. Biraz sonra oltaya
takıla takıla ortası delik bir kemik takıldı. Hükümdar balıkçıya, "Ne
yapalım, şansın bu kadar, oltana ağır bir şey takılmadı" diyerek onu
da alıp saraya döndüler...
Saraya varınca adamlarına, balıkçıya elindeki kemiğin ağırlığınca altın
vermelerini emretti. Kemiği terazinin kefesine koydular, öbür kefesine de altın
koymaya başladılar. Beş, on, yirmi, elli diyerek altınları koydular ama kemik
bulunan kefe yerinden oynamıyordu. Dört beş altını zor tartar göründüğü hâlde,
tahminlerin on misli üzerinde altın koydular kemik bana mısın demedi. Altını doldurmaya
devam ettiler, terazinin kefesi doldu taştı ama kemik tarafı yerinden
kımıldamıyordu...
Bunda bir sır olduğunu anladılar. Âlim bir zat çağırıp bu sırrın ne olduğunu
sordular...
O mübarek zat kemiği eline alıp şöyle bir baktıktan sonra
şu açıklamada bulundu:
"Bu
kemik açgözlü bir insanın göz çukurudur. Siz bunu tartmak için bütün
hazineyi koysanız yine tartamazsınız, yerinden oynamaz. Çünkü doymaz. Ama bir
avuç toprak bunu doyurur."
Nitekim bir avuç toprak alıp terazinin kefesine koydu ve kemik yukarı
kalkıverdi...