Kâinâta ibret nazarı ile bakan görür!..
19/08/2023 Cumartesi Köşe yazarı V.T
Hocazâde Mustafa Efendi, Fâtih Sultan Mehmed devri Osmanlı
âlimlerinin en büyüklerindendir. Bursa'da doğdu. Hızır Bey Çelebinin derslerine
devam etti. Bursa ve İstanbul'da müderrislik, Edirne kâdılığı ve İstanbul
müftîliği yaptı. Emekli olunca Bursa’ya döndü. 1488 (H.893) senesinde Bursa'da
vefât etti. “Tehâfüt-ül-Felâsife” adlı eseri meşhûr olmuştur. Bu kitabında
şöyle anlatır:
Akıl sahibi olan herkesin açıkça gördüğü gibi, kâinâta ibret
nazarı ile bakıldığında, kâinâttaki bütün işlerin ve hâllerin bir nizâm [düzen]
içinde, değişmeyen kanûnlara bağlı olduğu görülür. O kanûnları koyan ve aynı
şekilde hıfz eden bir Hâlıkın [yaratıcının], yâni vâcib-ül vücûd olan, Allahü
teâlânın lâzım olduğu, akıl-ı selîm sahibi olanlarca hemen anlaşılır. İşte
cenâb-ı Hak, bu mebde-i evvel (Her şeyin ilk başlangıcı) ve keyfiyyeti, nasıl
olduğu akıl ile anlaşılamayan, ezelî ve ebedî olan, mutlak yaratıcıdır. O,
bütün kemâlâtı ve üstünlükleri kendisinde toplamıştır. Ehaddir, yâni zâtında,
fiillerinde ve sıfatlarında birdir. Benzeri yoktur.
Allahü teâlâ birdir, ezelîdir, ebedîdir ve kadîmdir. Her dürlü
değişmekten uzaktır. Ondan başka her şey, bu varlık âleminde, zaman geçmesi ile
eskiyerek bozulur ve değişmelere uğrar. Allahü teâlâ ise, her dürlü
değişiklikten berîdir, uzaktır. O, hiç değişmez. “Bir, bir daha, iki eder” sözü
zamanla hiç değişmeyeceği gibi, asırlar ve zamanın geçmesi de, Allahü teâlânın
birliğini, ilmini ve kudretini değiştirmez.
Akıl gibi bir nîmet verilmek ile, diğer mahlûklar içinden
seçilmiş olan insan, yeryüzünde yaratıldığından beri, Allahü teâlânın var
olduğunu anlamaktadır. Bu hakîkat, her din ve mezhepte, değişik bir şekil ile
açıklanarak, ortaya konmuştur. Fakat, insanların akılları değişik, anlama
kâbiliyyetleri farklı olduğundan, herkes yaratıcıyı aradığında, Onu kendi
tabîatına, meşrebine, ilim ve idrâkına uygun bir tarzda tesavvur etmiştir. Onu
kendi anlayışına ve meşrebine göre tarif etmiştir. Çünkü insan, aklının
aczi ve noksanlığı sebebi ile anlamadığını, bilmediğini, bildikleri gibi
sanmıştır. Hakîkati bulduk diyenlerin çoğu, mecûsîlik, putperestlik gibi
şerrin, bâtıl şeylerin tam içine dalmışlar, bu sebep ile şirk ve dalâlete
düşmüşlerdir.
İnsan, kendi noksan aklı ile, mutlak yaratıcıyı
anlayamayacağından, merhametlilerin en merhametlisi olan Allahü teâlâ, her
asırda, her kavme Peygamberler göndermiştir. Böylece, işin hakîkatini,
doğrusunu insanlara öğretmiştir. Saîdlerden olanlar, îman ederek kurtuldular,
dünya ve âhiret saadetine kavuştular. Bedbaht, tâlihsiz olanlar ise, itiraz ve
inkâr ederek, hüzün ve hüsrânda kaldılar.