Babalar, evlatlarına lâyık olacak anne seçmelidir!
20/01/2021 Çarşamba Köşe yazarı H.Y
Hazret-i Ömer bir gece vaktinde, Medîne sokaklarını gezmekteydi. Bir
şey dikkatini çekti ve ansızın durakladı!
Evlat hakları -3-
Müslümanların ikinci halîfesi Hazret-i Ömer “radıyallahü anh” âdeti üzere,
bir gece vaktinde, Medîne sokaklarını gezmekteydi. Bir yere gelince
ansızın durakladı. Önünden geçmekte olduğu evden dışarıya kadar taşan bir
tartışma sesi dikkatini çekmişti. Bir ana, kızına “Kızım, yarın
satacağımız süte biraz su karıştır!” demekteydi... Kız ise “Anacığım,
halîfe süte su karıştırılmasını yasak etmedi mi?” dedi. Ana, kızının sözlerine
sert çıkarak “Kızım, gecenin bu saatinde halîfe süte su kattığımızı
nereden bilecek?” dedi. Ancak gönlü, Allah sevgisi ile dolu olan ve Ondan çok
korkan kız, anasının süte su katma hîlesini yine kabullenmedi ve;
“Anacığım! Diyelim ki halîfe görmüyor, peki Allah da mı görmüyor? Bu hîleyi
Allahü teâlâdan gizlemek mümkün mü?” dedi. Gönlü, Rabbânî hakîkatlerle
aydınlamış olan ve kalbindeki Allah korkusu, hücrelerine kadar işlemiş bu
kızın, annesine verdiği cevap, Hazret-i Ömer’i “radıyallahü anh” son derece
duygulandırdı. Müminlerin Emîri, onu sıradan bir sütçü kadının kızı değil,
gönlündeki takvâsı ile müstesna bir nasip bildi ve oğlu Âsım’a
gelin olarak aldı.
İslam tarihinde "İkinci Ömer" olarak zikredilen,
merhamet ve adalet âbidesi olan meşhur halîfe Ömer bin Abdülazîz hazretleri,
işte bu temiz âilenin neslinden dünyaya gelmişti...
***
İlim ve edebin zirvesine yükselen Alâeddîn-i Attâr hazretlerinin, hocasına
damat olmasının hikâyesi şöyledir:
Silsile-i âliyye büyüklerinden Alâeddîn-i Attâr hazretlerinin
babası, Buhâra'da çok zengin biriydi. Nihâyet ömrü bitti ve öldü. Çok da
mal ve para bırakmıştı. Ama Alâeddîn, hiçbir şey almadı. Şâh-ı
Nakşibend Behâeddîn Buhârî ismini işitmişti. O mübârek
zâtı buldu. Ve gidip Ona talebe oldu. Odasında, ne yorganı vardı ne de bir
yatağı. Bütün dikkatini dersine vermişti. Hocası da, Onu çok sevdi.
Kalbindeki cevheri gördü. Ve bir gün hanımına dedi ki: “Kızımız
bülûğa erince, haber ver!..”
Bir müddet sonra aldı bu haberi. Ve Alâeddîn'in odasına gitti.
Gördü ki, bir hasıra oturmuş. Dersine çalışıyor. Alâeddîn, hocasını gördü ve
birden fırladı ayağa. Mübârek zât içeri girdi. Etrafa şöyle bir bakındı.
Odasının köşesinde, bir kırık testisi ve bir tek de tuğlası vardı. Talebesine
baktı. Onunla konuşarak buyurdu ki: “Sana bir teklîfim
var.” “Buyurun hocam, emredin.” “Şayet kabul edersen, seni
kızımla evlendirmek istiyorum, ne dersin?” Alâeddîn şaşırdı! Ve
cevâben arz etti ki:
“Bu, bana çok büyük bir lütuf olur. Ama hiç dünyalığım yok efendim.” Hocası
da;
“Biliyorum evlâdım, ama evlenmek için dünyalık şart değil ki. Rızkınıza gelince, Allahü teâlâ rızka kefîldir” buyurdu ve düğünleri olup evlendiler...