İslamiyette felsefe yoktur fakat tefekkür vardır
21/07/2020 Salı Köşe yazarı R.A
Felsefeciler ve materyalistler (maddeciler), akılları dışında bulunan
konulardaki sözlerinin çoğunda yanılmışlardır.
Dünkü makâlemizde de belirttiğimiz gibi, dîn işleri, akıl üzerine
kurulamaz. Çünkü akıl, bir kararda kalmaz. Akıl, insanlar
arasında da eşit olarak bulunmaz. Herhâlde bunu kimse inkâr etmez.
En yüksek akıl ile en aşağı akıl arasında binlerce derece vardır. Herkesin
aklı, birbirine uymadığı gibi, hattâ aynı kişinin, selîm olmayan aklı da, bazen
doğruyu bulur, bazen de yanılır ve yanılması daha çok olur.
Aklın anlayamadığı veya yanlış anladığı çok şey vardır ki, bunları doğru
bir şekilde ancak Allahü teâlâ ve “Peygamber”leri bildirirler. Her
Peygamber, ilaçların tesîrlerini iyi bilen uzman bir tabip gibidir. “Peygambere
lüzum yoktur” demek, “tabîbe lüzum yok” demekten daha
yanlıştır. Peygamberin bildirdiği teklîfler, Allahü teâlâdan gelen
vahiyler olduğu için, hepsi doğrudur ve tamâmı faydalıdır.
AKLIN MÂHİYETİ NEDİR?
Son zamanlarda, bazı kimseler, akıl ile vahyi kendilerine göre mukâyese
etmekte, bunlar hakkında nakle dayanmayan, akl-ı selîme de uymayan, indî,
hevâ-yı nefisten ve gelişigüzel sözler söylemektedirler.
Cenâb-ı Hak, diğer vücut uzuvlarımızın (organlarımızın) üstünde
bulunan aklı, esas itibarıyla hakkı-bâtıldan,
iyiyi-kötüden, faydalıyı-zararlıdan ayırt eden bir meleke olarak
yaratmıştır. Zâten iyiyi, kötüden ayırabilen akla, “akl-ı selîm” denilmektedir. Fakat
hemen belirtmek lâzımdır ki, akıl yalnız başına, faydalı-zararlı
şeyleri, genellikle maneviyyâtı anlayamamaktadır. Şu bir
vâkıadır ki, hak ile bâtıl, iyi ile kötü, ancak, bütün mahlûkâtı yoktan var
eden Allahü teâlânın bildirmesiyle bilinip anlaşılabilmektedir.
Nitekim târih boyunca, hak Peygamberlere rastlayamayan veya onlara
inanmaktan mahrûm kalan insanların, güneşe, aya, yıldızlara, diğer tabîat
varlıklarına, denizlere, kabaran dalgalara, çeşitli hayvânlara, muhtelif
putlara taptıkları görülmüştür.
Sâdece akla uymak, gecenin koyu karanlığında, bilinmeyen yerlerde,
pervâsızca yürümeye ve engin denizde, acemî kaptanın, pusulasız yol almasına
benzer ki, her an uçuruma, girdâba düşebilirler. Nitekim felsefeciler ve her
şeyi tecrübeleri, hayâlleri ile izâha kalkışan materyalistler (maddeciler),
akılları dışında bulunan konulardaki sözlerinin çoğunda yanılmışlardır.
İşte bundan dolayı Allahü teâlâ, insanların, akıllarından faydalanmaları için, Peygamberleri, dîn ışığını yaratmıştır. İnsanlar, kesinlikle “Risâlet” ve “Nübüvvet” müessesesine muhtaçtırlar. Peygamberler, dünyâ ve âhırette rahat etme yolunu bildirmeselerdi, şüphesiz ki salt akılla bulunamazdı.