Bir sene daha rüzgâr gibi geçti
30/12/2021 Perşembe Köşe yazarı S.A
M. Said Arvas Hocadan
Hatıralar...
Hatalarımızı
da tespit etmeliyiz, onları bir daha hiç yapmamaya veya çok daha az
yapmaya şartlanmalıyız. Yeni yıl böyle kutlanır.
Ömür takvimimizden bir
yaprak daha düşmek üzere... Bırakın seneleri, nefeslerimiz sayılı, öyle bir
hayat yaşıyoruz ki; her an bir nefes daha azalıyor...
Geçirdiğimiz yılda iyi
ve yararlı işler yaptıysak onları bu yeni yılda artırmaya
çalışmalıyız, "Nasıl daha başarılı olabilirim, nasıl daha çok
güzelliklere imza atabilirim" düşüncesi bizde hâkim olmalıdır.
Hatalarımızı
da tespit etmeliyiz, onları bir daha hiç yapmamaya veya çok daha az
yapmaya şartlanmalıyız. Yeni yıl böyle kutlanır. Yoksa, içki içmek, çam
devirmek, evleri "Noel Ağacı" ile süslemek çılgınlıktan
başka bir şey değildir... Her yıl, aralık ayının son haftasında, bizimle
aynı adı taşıyan birçok insanın, çocuklarının ellerinden tutarak, çarşıda
pazarda çam ağacı aradığını, "Noel Baba"lı kartpostallar
satın aldığını, irili ufaklı hediye paketleri hazırladığını üzülerek görüyoruz.
Son haftada hindi
satışlarının büyük marketlerde hangi boyutlara vardığını herkes biliyor. Hele
içki tüketimi...
Her milletin
kendilerine mahsus âdet ve ananeleri vardır. Dînî vazifeleri mevcuttur. Kendi
inançlarının vecibelerini bırakıp, kendi örf ve âdetlerini terk eder, başka
milletlerin âdet ve ananelerine uyarsa kendisine olan güvenini kaybeder.
Taklidine çalıştığı insanları "kutsal" kabul eder. Bu da toplumda
telafisi mümkün olmayan yaraların açılmasına sebep olur. O millet, artık yok
olmuş demektir. Kendisine güveni olmayan bir pehlivan, bir çocukla güreşirse
kaybeder.
Bir adam çocuğuna dese
ki: "Bak yavrum şu çocuk nasıl giyiniyorsa sen de öyle giyin. Nasıl
oturuyorsa öyle otur, nasıl yemek yiyorsa sen de öyle ye. Hatta dikkat et,
çatalı hangi eline, bıçağı hangi eline alıyorsa sen de aynen öyle
yap!.." Bunları duyan çocuk şöyle düşünmez mi?: Biz yemek yemesini
bile bilmiyormuşuz, babam da bilmiyor, bilseydi, babam o çocuğu değil de
kendisini örnek gösterirdi...
Şimdi söyleyin Allah
aşkına! Bu çocukta kendine güven diye bir şey kalır mı? Daima kendisini
bir "hiç" olarak görür ve ömür boyu taklitçilikten,
kendisine güvensizlikten başka bir şey yapamaz. Bu da, bir milletin örf ve
âdetleriyle beraber erimesi ve yok olması demektir.
Bir madde, bir sıvının
içinde erimiş ve kaybolmuşsa, meselâ; şeker veya tuz suda erimiş ve yok
olmuşsa, onu bazı kimyevi müdahalelerle tekrar çıkarmak mümkündür. Fakat bir
millet erimişse, onu, hiçbir kimyevi müdahale tekrar ortaya çıkaramaz!..
Bir millet için bundan
daha büyük bir zarar, daha korkunç bir tehlike olabilir mi?..
Bu haftaki yazımızı
bir hadis-i şerif meali ile bitirelim:
"Bir kavme benzemek isteyen ondan olur!"