Câhiller, ölüyü diriltmeyi büyük kerâmet sanır!..
31/07/2021 Cumartesi Köşe yazarı V.T
Din büyükleri, ölü
kalbleri diriltmeye, hasta rûhları tedâvî etmeye ehemmiyet verir.
Hayalî Ahmed Şemseddin
Efendi evliyanın meşhurlarından İbrahim Gülşenî Hazretlerinin oğludur. Babasının
terbiyesinde yetişerek sülûkunu tamamladı ve icazet alarak, onun vefatından
sonra makamına geçti. 977 (m.1569)’da de vefat ederek babasının yanına
defnedildi. Buyurdu ki:
Bu dünyâda evliyânın
belli olması lâzım değildir. Doğru ile yalancının karışması lâzımdır. Bu
dünyâda hak ile bâtılın, doğru ile yanlışın karışması lâzımdır. Velînin, kendi
vilâyetini bilmesi de şart değildir. Kendi vilâyetini bilmiyen evliyâ çok idi.
Bunları, başkaları nasıl tanıyabilir? Tanımalarına lüzum da yoktur. Peygamberlerin
“aleyhimüsselâm” hârikalar göstermesi lâzımdır. Böylece, Nebî, Nebî olmayandan
ayrılır. Çünkü, Nebînin Peygamberliğini tanımak herkese lâzımdır. Evliyâ,
insanları, kendi Peygamberinin dînine çağırdığı için, Peygamberinin mucizeleri
kendilerine yetişir. Evliyâ, eğer İslâmiyyetten başka bir şeye çağırmış
olsaydı, o zaman, hârikalar göstermesi elbette lâzım olurdu. İslâmiyete
çağırdığı için, hârika göstermesi hiç lâzım değildir.
Din âlimleri, herkesi,
kitaplarda yazılan emirleri yapmaya çağırıyor. Evliyâ, hem buna çağırıyor, hem
de İslâmiyetin bâtınına davet ediyor. Önce, İslâmiyete çağırıyor, sonra, Allahü
teâlânın ismini zikretmeyi gösteriyor. Her zamân, aralıksız olarak, zikr-i
ilâhî ile olmayı ehemmiyetle istiyorlar. Böylece, vücûdu muhabbet kaplayıp, kalbde
Allahü teâlâdan başka bir şey bulundurulmaz. Her şey öyle unutulur ki, insan
kendini ne kadar zorlasa, Allahü teâlâdan başka bir şey hâtırlayamaz. İrşâd
etmek, bu iki daveti yapmak demektir. Hârikanın, kerâmetin burada hiç yeri
yoktur. Uyanık bir talebe, tasavvuf yolunda ilerlerken, üstâdının nice
hârikalarını, kerâmetlerini hisseder. O bilinmez yolda, her ân, onun mededine
baş vurup, hep yardımına kavuşur. Evet, başkaları için hârikalar göstermesi
lâzım değildir. Fakat talebesine her ân kerâmet göstermekte, hârikalar, üst
üste gelmektedir. Talebesi, üstâdının hârikalarını hissetmez olur mu ki, ölü
olan kalbine hayât vermektedir. Onu, müşâhedelere, keşiflere kavuşturmaktadır.
Câhiller, ölüyü diriltip, mezârdan çıkarmayı, büyük kerâmet sanır. Büyükler ise, ölü kalbleri diriltmeye, hasta rûhları tedâvî etmeye ehemmiyet verir. Doğrusu da, kalbleri, rûhları diriltmek yanında, ölüleri diriltmenin hiç kıymeti yoktur. Çünkü ölüyü diriltmek ona birkaç günlük ömür kazandırır. Kalblerin diriltilmesi ise, sonsuz hayâta kavuşturur.