Cennete gidebilmek için Müslüman olmak şarttır
02/07/2019 Salı Köşe yazarı R.A
Aklı olan kimselerin, Allahü teâlâya şükretmek için, Muhammed aleyhisselâma
uymaları lâzımdır. Onun yoluna “İslâmiyyet” denir...
Malûmdur ki, herkese ilk lâzım olan şey, “Kelime-i tevhîd” söylemek
ve bunun manâsına inanmaktır. Kelime-i tevhîd: “Lâ ilâhe illallah
Muhammedün Resûlullah” demektir. Bunun manâsı “Allah vardır ve
birdir. Muhammed aleyhisselâm, Onun Peygamberidir” demektir. Buna
inanmaya “İmân etmek” ve “Müslümân olmak” denir.
İnanan kimseye de “Mümin” ve “Müslümân” denir.
İmânın devamlı olması lâzımdır. Bunun için, küfre sebep olan sözleri
söylemekten, işleri yapmaktan ve küfür alâmeti olan şeyleri kullanmaktan çok
sakınmak lâzımdır.
İnsanların Allahü teâlâya karşı, kalb, dil ve beden ile yapmaları ve
inanmaları lâzım olan şükür borcu, kulluk vazîfeleri, Allahü teâlâ tarafından
bildirilmiş ve Onun sevgili Peygamberi Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)
tarafından ortaya konmuştur. Allahü teâlâya şükür, O’nun Peygamberinin
getirdiği yola uymakla olur. Bu yola uymayan, bunun dışında kalan hiçbir şükrü,
hiçbir ibâdeti, Allahü teâlâ kabul etmez, beğenmez. Allahü teâlânın gösterdiği
ve emrettiği kulluk vazîfelerine “İslâmiyyet” denir.
Demek ki, aklı olan kimselerin, Allahü teâlâya şükretmek için, Muhammed
aleyhisselâma uymaları lâzımdır. Onun yoluna “İslâmiyyet” denir.
Muhammed aleyhisselâma uyan kimseye “Müslümân” denir. Allahü
teâlâya şükretmeye, yani Muhammed aleyhisselâma uymaya “İbâdet
etmek” denir.
Şunun herkes tarafından kesinkes bilinmesi lâzımdır ki, Kur’ân-ı kerîm,
Allahü teâlânın kelâmıdır. Allahü teâlâ, Cebrâîl aleyhisselâm
ismindeki melek ile, Kur’ân-ı kerîmi Muhammed aleyhisselâma göndermiştir.
Kur’ân-ı kerîm, Peygamber Efendimizin sözü değildir.
Muhammed aleyhisselâmın sözlerine “Hadîs-i şerîf” denir.
Bunlardan, manası Allahü teâlâ tarafından, kelimeleri Muhammed aleyhisselâm
tarafından olan hadîs-i şerîflere "Hadîs-i kudsî” denir.
Kur’ân-ı kerîmin kelimeleri Arabîdir. Fakat, bu kelimeleri yan yana dizen
Allahü teâlâdır. Kur’ân-ı kerîmdeki Arabî kelimeler, Allahü teâlâ tarafından
dizilmiş âyetler hâlinde, harf ve kelime olarak gelmiştir. Bu harf ve
kelimelerin manası kelâm-ı İlâhîyi taşımaktadır. Bu harflere, kelimelere “Kur’ân” denir.
Kelâm-ı İlâhîyi gösteren manalar da Kur’ân’dır. Bu kelâm-ı İlâhî olan Kur’ân
mahlûk değildir, yani sonradan yaratılmış değildir. Kur’ân-ı kerîm, Allahü
teâlânın başka sıfatları gibi ezelî ve ebedîdir.
Peygamberimiz ve Eshâbın çoğu, Kur’ân-ı kerîmin tamâmını ezberlemişlerdi.
Peygamberimizin âhırete teşrîf ettikleri sene, Halîfe Ebû Bekr-i Sıddîk
(radıyallahü anh), ezber bilenleri toplayıp, yazılı olanları getirtip, bir
hey’ete, bütün Kur’ân-ı kerîmi yazdırdı. Böylece “Mushaf” denilen
kitâb meydâna geldi...