Millî bir eğitimin önemi
05/09/2023 Salı Köşe yazarı R.A
Bütün insanlığa rehber olarak
gönderilmiş olan Peygamberlerin ve onların yolunda olan
vârislerinin târihlerini incelediğimizde, hepsinin gâyelerinin, yüksek ahlâklı
iyi ferdler, âileler ve cemiyetler, yani iyi insanlar meydâna getirmek olduğunu
görüyoruz. Zâten bizim dînimiz, târihimiz, kültür ve
medeniyetimizde de, eğitimden maksat "iyi insan", orijinal ismiyle
söylemek gerekirse "insân-ı kâmil" meydâna getirmektir.
Aslında Hazret-i Âdem'den itibâren gelmiş-geçmiş bulunan 6
“Ülü'l-azim” Peygamber, 313 “Resûl”, 124 binden ziyâde “Nebî”nin eğitimdeki
hedefleri aynıdır. 100'ü suhuf 4'ü büyük kitap olmak
üzere, bu Peygamberlerden bazılarına gönderilen 104 kitaptaki hedef de,
altını çizerek ifâde edelim ki, insanların dünyâda huzûr ve sükûn
içerisinde yaşamaları, âhirette de ebedî saâdete kavuşmalarıdır.
Şurası bilinmesi gereken bir gerçektir ki, İslâmiyet;“medenî
insan”ve“medeniyyet sâhibi toplum” meydâna gelmesi için, insanlara
lâzım olan îmân ve ibâdetleri; iş, ahlâk ve cemiyet hayâtında uyulması gereken
her şeyi bildirmiştir.
Bunlar; Allahü teâlânın bildirdikleri, Hazret-i Peygamber
Muhammed aleyhisselâmın öğrettikleri, Eshâb-ı kirâmın naklettikleri ve İslâm
âlimlerinin açıkladıklarıdır. İnsanlığın bugün bunaldığı, çözmekte
sıkıntıya düştüğü her şeyin çözüm ve çâresi, aslında bunların içinde vardır. O
hâlde, insanlığın kurtuluşu için bunlardan istifâde etmeye çalışmak lâzımdır.
Dünya
büyük bir gemi, bütün insanlar da onun yolcuları gibidirler. Bu gemiyi
hepimizin korumaya çalışması lâzımdır.
Yirmibirinci asırda, yeni nesillere, mâddî ve ma’nevî
değerlerimizi, mukaddes dînimiz İslâmiyet’i, şanlı târihimizi, târihî ve ilmî
sahsiyetlerimizi, yüksek kültür ve medeniyetimizi doğru bir şekilde, ilmî ve
objektif usûllerle öğretmemiz şarttır. Aksi hâlde, günümüzdeki teknolojik
gelişmeler sebebiyle yabancı kültürlere açılmış bir gençliğin, benliğini muhâfaza
etmesi, târihini sevmesi, ecdâdına saygı duyması çok zordur.
İslâm
dîninin, beşeriyeti saâdete, adâlete ve insanlığa eriştirmek için, ilân ettiği
yüksek esâslar ve dünyâ nizâmı mefkûresi, Eshâb-ı kirâmdan sonra en ileri
derecesine Osmânlı devrinde ulaşmıştır.
Devlet-i
Âl-i Osmân zamanında, kıymetli âlimler yetiştirilip, muhteşem ilim ve san’at
eserleri inşâ edilmiştir. Osmânlı sultânları, ilmi ve ilim
adamlarını, memleketlere sâhip olmaktan üstün tutmuşlar; kemâl sâhibi ilim
erbâbını dâima takdîr edip onlara rağbet göstermişlerdir.
Osmânlı Devleti, kavimler, dînler ve mezhebler arasında sağlam
bir âhenk kurmuştu. Osmânlı sultânları, fethettikleri yerleri câmi, mescid,
medrese, dârül-kurrâ, zâviye, imâret=aşevi, şifâhâne [dâru’ş-şifâ=hastahâne] ve
türbelerle âdetâ kudsîleştirmişler, buralarda yetişen âlimlerle bütün dünyâya
İslâmiyeti, insanlığı, insan haklarını, ahlâkı, adâleti yaymışlar, asırlarca
maddî ve mânevî güç ve emeklerini bu uğurda harcamışlardır.