Kibirden mahrûmiyet hâsıl olur!..
14/05/2024 Salı Köşe yazarı V.T
"Birini zincire vurulmuş görürsen gülme. Senin de başına
gelebilir..."
Şeyh Sa'dî-i Şîrâzî hazretleri meşhur şair
velîlerdendir. 1193 (H.589) senesinde İran’da Şîrâz'da doğdu. İlk tahsîlini
Şîrâz'da Abdülkâdir-i Geylânî'nin halîfesinin derslerinde tamamlayarak kemâle
geldi. Moğol istilâsı üzerine Bağdât'a gitti. Nizâmiyye Medresesinde ilim
tahsîli ile meşgûl oldu. Burada tahsîlini tamamladıktan sonra, İslâm
memleketlerini gezmeye başladı. Anadolu, Mısır, Sûriye, Delhi, Âzerbaycan ve
Belh'e uğradı. Buralarda, Şihâbüddîn Sühreverdî başta olmak üzere birçok âlim
ile görüştü. 1292 (H.691) senesinde orada vefât etti.
Şâirin manzum ve nesir olan eserleri
ölümünden sonra külliyât hâlinde bir araya toplanmıştır. Bostân:
Manzum eserlerinin başında gelir. Gülistân ise, nesir kısımlar arasına birtakım
manzûmeler ilâvesiyle meydana gelmiş bir önsöz ve sekiz bölümden ibarettir. Gülistan adlı
eseri ibretli hikâyelerle doludur. Bunlardan bâzıları:
Hikâye: Bir pâdişâhın acemi bir kölesi vardı.
Bir gün bu köle ile gemiye binmişti. Köle o zamana kadar hiç gemiye binmemiş ve
deniz görmemişti. Gemi yolculuğunun birtakım sıkıntıları ve zorlukları vardı.
Köle, gemi limandan ayrıldığı andan îtibaren titremeye başladı. Ne yaptılarsa
köleyi sâkinleştiremediler. Gemide âlim bir kişi vardı. Hükümdâra; "Müsâde
ederseniz ben onu susturayım" dedi. Hükümdar da o zâta izin verdi. O zât,
köleyi denize attırdı. Köle birkaç kere suya battı, çıktı. Geminin bir tarafına
can havliyle tutundu. Onu saçından tutup gemiye aldılar... Bu olaydan sonra
köle, köşesinde sessiz ve sâkin oturdu. Hükümdar âlimden bu işin hikmetini
sordu. O da; "Köle suya girmeden evvel, gemideki selâmetin kadrini ve
kıymetini bilmiyordu. İşte huzûrla, saâdet ve sıhhat de böyledir. Huzûr içinde
yaşayan, mesûd olan, bir felâkete uğramadıkça, o huzûr ve saâdetin kıymetini
bilemez. İnsan hasta olmadıkça da, sağlığının kıymetini bilemez" dedi...
Hikâye: Bir fıkıh âlimi, yere yıkılmış bir
sarhoşun yanından geçerken, kendi hâlini düşünerek böbürlendi. Sarhoşa göz
ucuyla bile bakmaya tenezzül etmedi. Sarhoş başını kaldırarak fıkıh âlimine;
"Ey iyi zât! Kavuştuğun bu nîmete şükret. Sakın büyüklenme. Zîrâ kibirden
mahrûmiyet hâsıl olur. Birini zincire vurulmuş görürsen gülme. Senin de başına
gelebilir. Mukadderâtın belli olmaz. Belki bir gün sen de sarhoş olup yerlerde
sürünebilirsin" dedi...