Osmanlı Devleti'ni tasfiye etmek için!
20/04/2019 Cumartesi Köşe yazarı V.T
"Türk devletlerini ve milletlerini,
ayakta tutan, yaşatan, büyük ve başlıca kuvvet, imândır."
Ârif Hikmet Bey yüzbeşinci Osmanlı
Şeyhülislâmıdır. 1201 (m. 1786) senesinde İstanbul’da doğdu. Yüksek
tahsilini tamamlayıp çeşitli devlet kademelerinde çalıştıktan sonra, “Meclis-i
Vâlây-i Ahkâm-ı Adliye” (Yargıtay) üyeliğine seçildi. Sonra Dâr-ı Şûrây-ı
Askerî (Askerî Şûra) üyeliğine getirildi. 1262 (m. 1845) senesinde
Şeyhülislâmlık makamına getirildi. 1275 (m. 1858) senesinde İstanbul’da
Üsküdar’da vefât etti. Buyurdu ki:
Türk devletlerini ve milletlerini,
ayakta tutan, yaşatan, büyük ve başlıca kuvvet, imândır ve İslâm dîninde, çok
kuvvetli bulunan adâlet, iyilik ve doğruluk ve fedakârlık kudretidir.
Osmânlı devletinde uzun seneler Rusya
büyükelçiliği yapan İgnatiyef, hâtıralarında, Sultân ikinci Mahmûd Hân
zamânında, 1237 [m. 1821] Rum isyânının plânlanladığı için, Fener
Patrikhânesinin kapısında asılan Patrik Gregoryos’un Rus Çarı Aleksandr’a
yazdığı mektubu açıklamaktadır. Mektup ibret vericidir:
“Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak
gayr-i mümkündür. Çünkü Türkler, Müslümân oldukları için çok sabırlı ve
mukâvemetli insanlardır. Gâyet mağrûrdurlar ve izzet-i imân sâhibidirler. Bu
hasletleri, dinlerine bağlılıklarından, kadere rızâ göstermelerinden,
ananelerinin kuvvetinden, pâdişâhlarına, büyüklerine olan itâat duygularından
gelmektedir.
Türkler zekîdirler ve kendilerini müsbet
yolda sevk-u idâre edecek reislere sâhip oldukları müddetçe de
çalışkandırlar. Gâyet kanâatkârdırlar. Onların bütün meziyetleri, hattâ
kahramanlık ve şecâat duyguları da ananelerine olan merbûtiyyetlerinden
(bağlılıklarından), ahlâklarının salâbetinden gelmektedir.
Türklerde evvelâ itâat duygusunu kırmak
ve manevî râbıtalarını (bağlarını) kesretmek (parçalamak), dînî metânetlerini
(sağlamlığını) zaafa uğratmak (zayıflatmak) icâb eder. Bunun da en kısa yolu,
ananât-i millîyye (millî geleneklerine) ve maneviyyelerine uymayan hâricî
fikirler ve hareketlere alıştırmaktır.
Maneviyâtları sarsıldığı gün, Türklerin
kendilerinden şeklen çok kudretli kalabalık ve zâhiren hâkim kuvvetler önünde
zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve maddî vâsıtaların üstünlüğü ile
yıkmak mümkün olabilecektir. Bu sebeple Osmânlı Devletini tasfiye için mücerred
olarak harp meydânlarındaki zaferler kâfî değildir. Hattâ sâdece bu yolda
yürümek, Türklerin haysiyyet ve vakârını tahrîk edeceğinden, hakîkatlerine
nüfûz edebileceklerine sebep olabilir. Yapılacak olan, Türklere bir şey
hissettirmeden, bünyelerindeki tahrîbatı tamamlamaktır.”