"Akıllı oğlum! Haramların yaldızına sakın aldanma!"
20/09/2020 Pazar Köşe yazarı S.K
Her şeyden önce, Ehl-i sünnet vel-cemaat
âlimlerinin bildirdiği itikadı öğrenmek ve imanını buna göre düzeltmek
lâzımdır...
İslâm âlimlerinin göz bebeği, velilerin baş tâcı İmam-ı Rabbani Ahmed-i
Fârûkî Serhendî hazretleri, sevdiklerinden birisine; aslında hepimize
yazdığı bir mektubunda buyuruyor ki:
Yâ Rabbî, dünyayı gözümüzde küçült ve ahiretin büyüklüğünü, ehemmiyetini
kalplerimize yerleştir! Ey akıllı oğlum! Haramların süsüne, yaldızına sakın
aldanma ve çabuk geçen, tükenen lezzetlerine kapılma! Bütün hareketlerinin, duruşlarının,
gidişlerinin, İslamiyet’e uygun olmasına çok dikkat et! Onun ışıkları altında
yaşamaya çalış!
Her şeyden önce, Ehl-i sünnet vel-cemaat âlimlerinin “Allahü teâlâ onların
durmadan çalışmalarına, çok mükâfat versin” bildirdiği, kitaplarında yazdığı
itikadı öğrenmek ve imanını buna göre düzeltmek lâzımdır. Ondan sonra, fıkıh
ahkâmını, ilmihal bilgilerini öğrenmeli, farzları yapmaya sarılmalı, helale,
harama dikkat etmelidir.
Farzların yanında, nafile ibadetlerin, hiç kıymeti yoktur. Zamanımızın Müslümanları,
farzları bırakıp, nafile ibadetlere sarılıyor, nafile ibadetleri yapmaya
[mesela, sadaka ve hayrat yapmaya] ehemmiyet verip, farzları [mesela beş vakit
namaz kılmayı, ramazan-ı şerif ayında oruç tutmayı, zekât vermeyi, uşur (toprak
mahsullerinin zekâtını) vermeyi, borç ödemeyi, helali, haramları öğrenmeyi ve
tesettürü, radyo ve televizyonda, imanı ve ahlâkı bozan, uygun olmayan
programları, sözlerini dinlemelerini] hafif ve ehemmiyetsiz görüyorlar.
Olur olmaz yerlere birçok para sarf ediyorlar da, bir kuruş zekâtı bir
Müslümana vermeyi benimsemiyorlar. Hâlbuki bilmiyorlar ki, bir kuruş zekâtı
yerine vermek, binlerle lira sadaka vermekten, kat kat daha sevaptır. Zekât
vermek, Allahü teâlânın emrini yapmaktır. Sadaka ve hayratın çoğu ise, şöhret,
hürmet ve nefsin şehvetlerini, arzularını kazanmak için olur.
Farzlar yapılırken araya riya, gösteriş karışmaz. Nafile ibadetlerde ise,
gösteriş çok olur. Bunun içindir ki, zekâtı, aşikâre vermek lâzımdır. Bu
suretle insan iftiradan[ zekâtını vermedi denilmekten] kurtulur. Nafile
sadakayı, gizli vermelidir ki, kabul ihtimali fazla olur.
Sözün özü şudur ki, dünyanın zararından kurtulabilmek için, ahkâm-ı
İslamiyye’ye yapışmaktan [İslamiyet’in emir ve yasaklarına uymaktan] başka çare
yoktur.
Dünya zevklerini, arzularını büsbütün bırakamayanlar, hiç olmazsa, her sözü
ve her işi İslamiyet’e uygun yapmalıdır.
[Müslüman olmayanların bazı emellerine kavuşmak için, İslamiyet’e uygun işler yapmaları, dünyada faydalı olur, rahat, mesut yaşamalarına sebep olur ise de, kıyamet gününde fayda vermez. Çünkü onlar, imanla şereflenmemiştir. İbadetlerin kabul olması için, iyiliklere sevap kazanabilmek için, iman sahibi olmak lazımdır..]