Âişe validemiz (radıyallahü anha)
23/12/2021 Perşembe Köşe yazarı S.A
M. Said Arvas Hocadan
Hatıralar...
Âişe validemiz Ümmet-i
Muhammede bilhassa hanımlara hocalık yapıyordu, zayıfların sığınağı,
fukaranın dert ortağı, kimsesizlerin sahibi idi.
Rabbimiz, Âişe validemize İslam
dininin anlatılması için müthiş bir zekâ ve hafıza lütfetmiş idi. O,
müminler olarak hepimizin annesidir. Resulullah'a zevce olma bahtiyarlığına
ulaşan Ezvac-ı tahiratın her biri, dünyaya gelip göçen herhangi bir insan
değillerdir. Her şeyden önce onlar annelerimizdir. Bu makamı onlara bizzat
Allahü teâlâ vermiştir.
Hazret-i Ebubekir
peygamberlerden sonra dünyaya gelmiş ve gelecek bütün insanların en üstünü idi.
Mümin olması hasebiyle kerimeleri Âişe validemiz (radıyallahü anha)
onun da "anne"siydi. Bunun içindir ki
izinsiz Âişe validemizin yanına gitmezlerdi...
Âişe validemiz hane-i
saadete girdiği andan itibaren çok farklı bir vazife almıştı. Ümmet-i
Muhammede bilhassa hanımlara hocalık yapıyordu, zayıfların sığınağı,
fukaranın dert ortağı, kimsesizlerin sahibi idi. Eşine ender rastlanacak bir
takvaya sahipti. Dünyaya kıymet vermezdi... Buyurdu ki: Bir gün
Efendimizin zevceleri toplanmıştık. Merak bu ya Resulullaha sordum: "Bu
dünyadan ayrıldıktan sonra size önce hangimiz kavuşacak?"
- Hanginizin kolu
uzunsa!
Peygamberimiz
aleyhisselam çıktıktan sonra iple kollarımızı ölçmeye başladık. Zeyneb bint-i
Cahş'ın (radıyallahu anha) kolu uzun çıktı. Sonradan anladık ki kolu
uzundan murat "en çok sadaka veren" demekmiş. Öyle
de olsa o kazanırdı, zira hepimizden cömertti. Hakikaten Resul-i Ekrem'den altı
ay sonra vefat etti...
Hiç şüphe yok ki
Eshab-ı kiram arasında ilminin derinliği itibarı ile Âişe validemizin
yeri başka idi. Mekke-i mükerremede nazil olan âyet-i kerimeler imanla
ilgiliydi, imanın altı şartını ezberlemek kolaydı. Öğretmene ihtiyaç yoktu.
Medine-i münevverede ise ibadetler farz kılındı, müminler, Efendimizin
yakınlarından soruyor eksiklerini gideriyorlardı...
Eshab-ı kiramın sayısı
150 bin civarındaydı. Ki bunun yarısına yakını hanımlardı. Kimden
öğreneceklerdi? Elbette annelerimizin kapısını çalıyorlardı... Annelerimiz
içinde en çok hadis-i şerif ezberleyen, dinî hükümleri en iyi bilen
Hazret-i Âişe'dir. Çünkü gençti, berrak bir hafızaya sahipti. Mâlum
gençlikte öğrenilenler taşa kazınan yazı gibidir. Yaşlılıkta öğrenilenler ise
buza yazılana benzetilir.
İnsanlık tarihinde
kimsenin hayatı peygamberimizin (aleyhisselam) hayatı kadar güzel tespit
edilememiştir. Dışarıdaki yaşayışlarını Sahabe-i kiram efendilerimizden
öğrendik. Ev içindekileri de annelerimizden...
Asr-ı saadetten günümüze, gelmiş geçmiş ve gelecek bütün Müslümanlar Ezvac-ı tahirata şükrân borçludurlar. Onlara ne kadar dua etsek azdır. Asla haklarını ödeyemeyiz...