Ezân-ı Muhammedî, dinimize uygun okunmalıdır...
25/12/2019 Çarşamba Köşe yazarı H.Y
Ezân, yeryüzünde söylenen
sözlerin en doğrusudur. Ezân-ı Muhammedî, yani sünnete uygun okunan ezân büyük
bir nîmettir.
Dinde tahrif hareketleri -19-
Dînimize uygun okunan ezâna karşı tazîm ve hürmette bulunmak,
bir ibadettir. Tazîmin birinci derecesi, ezânın şeklini ve kelimelerini
değiştirmemek, onu bozmamaktır. Ezân, yeryüzünde söylenen sözlerin en
doğrusudur. Ezân-ı Muhammedî, yani sünnete uygun okunan ezân büyük bir
nîmettir. İbni Âbidîn, namaz bahsinin başında diyor ki:
(Oturarak, tegannî ederek, câmi içinde, vaktinden evvel [ve
hoparlör ile] okunan ezân, İslâm ezânı değildir.) Bunlar, sünnete uygun olarak
tekrar okunmalıdır .
Hazret-i Âişe “radıyallahü anhâ”, her zaman ezânı dinlerdi.
Sordular: “Ey müminlerin anası, niçin ezân okunurken işini terk
ediyorsun?” (Ben Resûlullahtan “sallallahü aleyhi ve sellem”
işittim, “Ezân okunurken iş işlemek dinde noksanlıktır” buyurdu.
Onun için ezân okunurken işimi terk ederim) dedi.
Nişâpurda yetişen evliyadan Ebû Hafs
Haddâd “rahimehullahü teâlâ” (v. 264) demircilik yapardı. Her ne zaman
ezânı işitse, çekici yukarı kaldırmış ise, aşağıya indirmez, eğer çekiç aşağıda
ise, yukarı kaldırmazdı... Nihâyet bu zât merhum oldu. Dostları, cenazesini
götürürlerken, müezzin minâreden “Allahü ekber” diyerek ezân okumaya
başladı. Cenazeyi götürenlerin ayakları yürüyemez oldu. Nihâyet ezân bittikten
sonra, cenazeyi götürmek mümkün oldu.
İslâmda ilk tahrif edilen, aslı değiştirilen
ibadet, (Ezân-ı Muhammedî) olmuştur. Türkçe ezan ve
ibadet fikri, İngiliz ajanı bir din adamı olan Ali Suavi tarafından,
Tanzimat döneminin sonlarında gündeme getirilmiştir. Ali
Suavi hutbenin kesinlikle Türkçe olması gerektiğini söylüyor ve namazın da
Türkçe kılınması fikri üzerinde duruyordu. Ancak o zamanlar bu fikir pek rağbet
görmedi. Bu fikrin tekrar gündeme gelmesi ve dillendirilmesi, II. Meşrutiyet
ile güçlenen Türkçülük akımı ile başlamıştır. Kur'ân-ı kerîme, İslâmiyete
saygısızca saldıran aşırı reformculardan Ziya Gökalp, Ezânın
Türkçeleştirilmesi ve ibadet dilinin Türkçe olması
gerektiğini (Vatan) adlı şiirinde şöyle ifade ediyordu:
“Bir ülke ki, câmiinde Türkçe ezan okunur/Köylü anlar
manasını namazdaki duanın./Bir ülke ki, mektebinde Türkçe Kur’ân okunur./Küçük
büyük herkes bilir buyruğunu Hüdâ'nın./Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır
vatanın!”
Osmanlıdan sonra yeni bir devir başladığında, 1932’den 1950
senesine kadar, Müftülüklere gönderilen bir genelge ile ezânın Türkçe
okunması mecburi hâle getirilmiş ve 1940 yılından sonra çıkarılan kanunla
da, bu mecburiyet devam etmiştir. Nihayet 16 Haziran 1950 tarihinde
yeni bir kanun düzenlenmiş ve Ezân aslı gibi okunmaya başlamıştır...