"Helâle harama riâyet etmeye mecbûruz!"
27/07/2023 Perşembe Köşe yazarı V.T
“Can bedende bulundukça, Allahü
teâlânın emir ve nehiyleri devam etmektedir..."
İbrâhîm bin Muhammed Nasrabâdî hazretleri hadîs ve fıkıh
âlimidir. Nişâbûr’da doğdu. İlim öğrenmek için Bağdâd, Mısır, Şam ve başka
yerlere gitti. Ebû Bekr Şiblî, Ebû Ali Rodbârî, Ebû Muhammed Mürteiş ve daha
birçok büyük âlimle görüşüp, kendilerinden ilim öğrendi. Ömrünün sonuna doğru
hacca gitti ve 367 (m. 977) yılında orada vefât etti.
Kendisi anlatıyor: “Bir gün, Mekke-i mükerremede yolda yürürken,
bir kimsenin yol ortasında can çekişmekte, şiddetli bir ızdırap ile kıvranmakta
olduğunu gördüm. O anda kalbime, şu zavallının bu sıkıntılı hâlden kurtulması
için bir Fâtiha okuyup üzerine üfleyeyim, düşüncesi geldi. O sırada, o kimsenin
karnından bir ses geldi ki: Gayet anlaşılır bir şekilde: 'Bırak bu alçağı!
Çünkü bu, Hazreti Ebû Bekr’e düşmandır' diyordu. Demek ki, bozuk
itikâdının ve düşmanlığının cezasını çekiyor deyip oradan ayrıldım.”
Bir gün kendisine “Bazıları yabancı kadınlarla beraber
oturuyorlar ve 'Böyle yapmak bize zarar vermez. Biz, onları görmekle günaha
girmekten korunmuş kimseleriz' diyorlar. Bunlar hakkında ne dersiniz?”
diye soruldu. Cevâbında buyurdu ki: “Can bedende bulundukça, Allahü
teâlânın emir ve nehiyleri devam etmektedir. Yanî, kul yaşadıkça helâle, harama
riâyet etmeye mecbûrdur. Nasıl olursa olsun bir erkek, kendisine yabancı olan
bir kadın ile uygunsuz olarak görüşemez, konuşamaz, halvet hâlinde (kapalı bir
yerde yalnız olarak) bulunamaz. Allahü teâlânın yasak ettiklerine dalmış
olanlar, elbette şüpheli olan şeyleri yapmakta daha çok cesâretli olurlar.”
Nasrabâdî hazretleri buyurdu ki:
“Recâ (Allahü teâlânın rahmetinden ümitli olmak) hâli, insanı
ibâdet ve tâat yapmaya sevk eder. Havf (Allahü teâlânın azâbından korkmak) hâli
de, insanı günah işlemekten uzaklaştırır.”
“Allahü teâlânın nimetlerine şükredenin, hem nimeti artar, hem
de muhabbet ve ma’rifeti çoğalır.”
“Tasavvufun esâsı; İslâmın emir ve yasaklarına dört elle
sarılıp, nefsin kötü arzularından ve bid’atlerden yanî dinde olmadığı hâlde
ibâdet olarak uydurulan, sonradan meydana çıkarılan şeylerden uzak durmaktır.
Ayrıca, dînini doğru olarak kendisinden öğrendiği İslâm âlimini çok sevmek,
verilen vazîfeyi en güzel şekilde yerine getirmek, insanlardan gelen
sıkıntılara sabretmektir.”
“Rızâ derecesine kavuşmak isteyen kimse, Allahü teâlânın rızâsı
bulunan hâllerden kesinlikle ayrılmasın.”