Edep ve hayânın önemi
06/08/2019 Salı Köşe yazarı R.A
"Allahü teâlâ kime akıl verirse, îmân ile hayâ da onunla berâberdir.
Aklı olmayanın, ne îmânı, ne de hayâsı vardır.”
Yûnus Emre Hazretleri, edep hakkında buyuruyor ki:
“Ehl-i diller arasında aradım, kıldım talep;/Her hüner makbul imiş; illâ
edep illâ edep./Gezdim Halep’i Şâm’ı, eyledim ilmi talep;/İlim gerideymiş; illâ
edep illâ edep.”
Yine Hazret-i Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî “Edep, insanın bedenindeki
rûhtur; Enbiyâ ve Evliyânın göz ve gönül nûrudur; şeytânın kâtilidir, insanla
hayvanı birbirinden ayıran en önemli vasıftır” buyurmuştur.
Erzurumlu İbrâhîm Hakkî hazretleri de buyurmuştur ki:
“Edep bir tâc imiş nûr-i Hudâdan/Giy ol tâcı, emîn ol her belâdan.” (Şiir
Antolojilerinde farklı şahıslara da isnâd ediliyor. Meselâ Yûnus Emre’ye.
Nitekim biz de dün, ondan nakletmiştik.)
Şimdi gelelim başlıktaki 2. kelimemiz olan “Hayâ” kelimesine:
“Hayâ”: “Utanma, ar, nâmus; çirkin şeylerden sıkılma veya edebe uymayan bir
şeyin meydâna gelmesinden dolayı kalbde meydâna gelen râhatsızlık” demektir.
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Hayâ îmândandır. Îmânı olan Cennet'tedir. Fuhuş kötülüktür. Kötüler
Cehennem'dedir.” (Buhârî, Et-Terğîb vet-Terhîb)
“Allahü teâlâdan hayâ ediniz! Hakîkî mânâda Allahü teâlâdan hayâ etmek,
kötü düşüncelerden uzak durmak, helâl lokma yemek ve ölümü hâtırlamaktır…” (Tirmizî,
Taberânî)
“Hayâ ile îmân, berâberdirler. Biri gidince, diğeri de onu
tâkip eder.” (Nisâbül-Ahbâr)
“Cennet'e gitmek isteyen uzun emel sâhibi olmasın. Dünyâ işleri ile
uğraşması ölümü unutturmasın. Harâm işlemekte, Allah'tan hayâ etsin.” (Berîka)
Bu hadîs-i şerîflerden sonra, şimdi de diğer bazı âlim ve velîlerin
sözlerine temâs edelim:
“Hayâsız insan, halk içinde çıplak oturan kimse gibidir.” (Hazret-i
Ebû Bekir radıyallahü anh)
“Allahü teâlâdan hayâ etmeyen kimse, insanlardan da hayâ etmez.” (Zeyd
bin Sâbit radıyallahü anh)
“Kul hayâ sâhibi olduğu zaman, hayır/iyi işlere yapışır. Hayâ kalbe
yerleştiğinde, nefsin arzû ve istekleri ondan uzaklaşır.” (Ebû
Süleymân-ı Dârânî kuddise sirruh)
“Âfetlerin evveli, cehâlet, bilgisizlik; sonra nefsin arzu ve
isteklerine meyletmek; sonra da hayâyı terk etmektir.” (Sehl-i Tüsterî
kuddise sirruh)
“Hayânın en kıymetlisi, Allahü teâlâdan utanmaktır. Ondan sonra
Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) hayâdır. Daha sonra insanlardan
hayâ etmek gelir.” (Muhammed Hâdimî rahimehullah)
“Cebrâil aleyhisselâm, aklı, îmânı ve hayâyı, Âdem
aleyhisselâma getirdi ve dedi ki: "Yâ Âdem! Allahü teâlâ hazretleri
selâm eder, sana getirdiğim şu üç hediyenin birini kabûl etsin" dedi.
"Âdem aleyhisselâm aklı kabûl eyledi. Cebrâil aleyhisselâm, îmân ile
hayâya; "Siz gidin" deyince, îmân dedi ki: "Allahü
teâlâ bana emreyledi ki, akıl nerede ise, sen de orada ol!" Ondan
sonra hayâ da aynı şekilde, Allahü teâlâ tarafından emrolunduğunu beyân ederek,
her ikisi de akıl ile berâber Âdem aleyhisselâmda kaldı. "Allahü teâlâ
kime akıl verirse, îmân ile hayâ da onunla berâberdir. Aklı olmayanın, ne
îmânı, ne de hayâsı vardır.” (Süleymân bin Cezâ rahmetullahi aleyh)