Bidat ehli hakkında...
25/06/2024 Salı Köşe yazarı R.A
“Cehennem'e girecekleri bildirilmiş olan yetmişiki bid'at fırkası,
ehl-i kıble oldukları için bunların hiçbirine kâfir dememelidir."
Îmân, dînin aslı, işin temelidir; inanış doğru olmazsa, ibâdetlerin hiçbir kıymeti olmaz. Ama îmânın “hakîkî îmân=sahîh akîde=doğru inanış” olması lâzım.
“Ehl-i Bid'at=Bid'at Ehli=Bid'at sâhibi”: “Bid'at sâhipleri;
Peygamber Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Eshâb-ı kirâmının
bildirdikleri doğru i’tikâddan/inanıştan (Ehl-i Sünnet i’tikâdından)
ayrılanlar; i’tikâdda (îmânda) ve amelde (ibâdette) dînde olmayan yenilikler
ortaya çıkaran kimseler, dinde reformculardır. Hadîs-i şerîfte Cehennem'e
gidecekleri bildirilen yetmiş iki fırkadan her biridir.”
“İ’tikâdda mezhebimiz olan Ehl-i Sünnet vel-cemâat mezhebinden başka,
yetmiş iki fırkanın inançları yanlıştır, bozuktur, onlar Cehennem'e
gideceklerdir. Çünkü i’tikâd mezheblerinin yetmiş üçe ayrılacağını,
bunlardan yalnız birinin doğru, diğerlerinin bozuk olacağını Peygamber
Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) haber vermiştir. Yanlış
oldukları bildirilen yetmiş iki fırkaya “bid'at (dalâlet) fırkaları” denir.
Bunların hiçbiri kâfir değildir. Hepsine “ehl-i kıble”, “Müslümân” denir.
Fakat yetmiş iki mezhebden herhangi birinde bulunduğunu söyleyen bir
kimse, Kur'ân-ı kerîmde veya hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiş ve
Müslümânlar arasında yayılmış bilgilerden herhangi birine inanmazsa, kâfir
olur.” [Ahmed Tahtâvî, Hâşiyetü’t-Tahtâvî; İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât-ı
Rabbâniyye; Seyyid Abdülhakîm Arvâsî]
“Cehennem'e girecekleri bildirilmiş olan yetmişiki bid'at fırkası,
ehl-i kıble oldukları için bunların hiçbirine kâfir dememelidir. Fakat
bunların, dînde inanılması zarûrî, lâzım olan şeylere inanmayanları ve “Ahkâm-ı
Şer'iyye”den her Müslümânın işittiği, bildiği şeyleri te'vilini
bilmeden reddedenleri kâfir olurlar.” [İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât-ı
Rabbâniyye]
“Hanefî mezhebindekiler, i’tikâdda Ebû Mansûr Mâturîdî hazretlerine tâbi
olmuşlardır. Çünkü Ebû Mansûr Mâturîdî, i’tikâdî ve amelî husûslarda, İmâm-ı A'zam
Ebû Hanîfe hazretlerinin mezhebindedir. Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî
mezheblerinde bulunanlar ise, i’tikâdda Ebü'l-Hasen Eş'arî hazretlerine tâbi
olmuşlardır. Ebü'l-Hasen Eş'arî, Şâfiî mezhebinde idi.” [Taşköprüzâde,
Miftâhu’s-Seâde/Mevzûâtü’l-Ulûm]
İmâm-ı Şa’rânî (kuddise sirruh) de buyurmuştur ki:
“Tasavvuf büyükleri ve fıkıh âlimleri, [bi-iznillah] kendilerine uyanlara
şefâat ederler. Rûhlarını teslîm ederlerken, kabirde Münker ve Nekîr isimli iki
melek suâl ederlerken ve Haşırda, Neşirde, Hesapta, Sırâtta yanlarında
bulunurlar; onları unutmazlar. Tasavvuf büyükleri, kendilerine uyanları,
[Allahü teâlânın izniyle] bütün korkulu yerlerde kolladıkları gibi, müctehid
İmâmlar da [bi-iznillah] onları korurlar. Bunlar, mezhep İmâmlarıdır; bu
ümmetin bekçileridirler… Dört mezhep İmâmından dilediğini taklîd et de, saâdete
kavuş” [el-Mîzânü’l-kübrâ]