Saatlerce kaynatıldığı hâlde bir türlü pişmeyen et!..
19/06/2024 Çarşamba Köşe yazarı V.T
Bir kimse çarşıdan bir mikdâr et alıp evine gidiyordu. Yolu, Senûsî
hazretlerinin mescidinin yanından geçiyordu...
Muhammed bin Yûsuf Senûsî hazretleri büyük
velîlerdendir. 1428 (H.832) senesinde Cezâyir'de Tilmsân şehrinde doğdu. 1490
(H.895) senesinde Tilmsân'da vefât etti. Memleketinde büyük âlimlerden ilim
öğrendi.
Rivâyet edilir ki, sıcak bir yaz günü, bir kimse
çarşıdan bir mikdâr et alıp evine götürürken, Senûsî hazretlerinin mescidinin
yanından geçiyordu. Bu sırada cemâat namaza durmak üzere idi. İkâmet
okunuyordu. O kimse, burada namazı kılıp, ondan sonra gitmek istedi. Sonra,
etin kaybolma veya bozulma ihtimâli bulunduğunu düşünüp, tereddüt etti. O kimse
bu tereddüt içinde iken, namazın bir rekati kılındı. Nihâyet o kimse cemâate
uydu ve namazdan sonra eti alıp gitti. Etin üzerindeki kanlar duruyordu ve
hiçbir bozulma işâreti görülmemişti. Eve gelince pişirmek istediler. Tencereye
koyup yatsı namazına kadar kaynattıkları hâlde, ette bir değişiklik
görülmüyordu. Hattâ üzerindeki kanlar bile aynen duruyordu. Et, aynen Senûsî
hazretlerinin mescidine girerken bıraktığı hâlde duruyor, hiçbir değişme
olmuyordu...
O kimse bunda bir hikmet olduğunu düşünerek, hazreti
Senûsî'nin yanına geldi ve durumu anlattı. O da buyurdu ki:
"Yavrucuğum, ben Allahü teâlâdan ümîd ediyorum
ki, bana tâbî olup arkamda namaz kılanın etini ateşte yakmaz. Bu et bu sebeple
yanmıyor (pişmiyor) olabilir. Lâkin sen bu hâli gizle. Hiç kimseye
anlatma." O da Senûsî hazretleri hayatta iken bu hâdiseyi hiç kimseye
anlatmadı...
Talebelerinden birisi Senûsî hazretlerine;
"Efendim! Niçin bu kadar çok korkulu hâlde bulunuyorsunuz? Devamlı
Cehennem azâbından bahsediyorsunuz? Devamlı yüzünüz sararmış bir hâlde?"
diye sordu. Hazreti Senûsî bu talebesine, bu suâle verdiği cevâbı kimseye
anlatmaması şartıyla cevap verebileceğini söyledi. Talebe de kabûl edip,
hocasının sağlığında kimseye anlatmamak üzere söz verdi. Bunun üzerine Senûsî
hazretleri buyurdu ki:
"Allahü teâlâ, beni Cehennem'e muttalî kıldı.
Cehennem'i ve içinde ne varsa hepsini gösterdi. Cehennem'den Allahü teâlâya
sığınırız. İşte o zaman yüzümün rengi değişti. Cehennem'in dehşetiyle bana mahzunluk
çöktü. O zamandan bu âna kadar yüzümün rengi değişmiş olarak duruyor.
Cehennem'i gören, ona muttalî olan kimsenin hâli nasıl olur? Onu görmüş olan
kimse gülebilir mi? Doyuncaya kadar yemek yiyebilir mi? İşte bende bulunan ve
senin suâl ettiğin hâlin sebebi budur."
O talebe bundan sonra hocasına daha
çok bağlandı ve yaşadığı müddetçe bunu kimseye anlatmadı.