Yırtıcı hayvanlar için yapılan misafir odası!
20/06/2024 Perşembe Köşe yazarı V.T
Arslanlar, hazreti Sehl'i ziyârete gelirdi. O da, onları "özel"
bir odada misâfir eder, et ikrâm ederdi!..
Ebû Nasr Serrâc hazretleri büyük velîlerdendir.
Horasan’da Tûs şehrinde doğdu. 988 (H.378) yılında orada vefât etti. Zamânının
büyüklerinden ders aldı. Ebû Muhammed Mürteiş'in talebesi idi. Sırrî-yi Sekatî
ve Sehl-i Tüsterî gibi büyük evliyâları gördü. Kıymetli sözlerinden ve daha
önceki İslâm âlimlerinin nasîhatlerinden yaptığı nakillerden bâzıları şöyledir:
Tüster şehrine gittiğimde, Sehl bin Abdullah'ın
evini ziyâret ettim. Halk evin bir odasına, "beyt-üs-sibâ" (yırtıcı
hayvanlar odası) diyordu. Bunun sebebini sorduğumuzda, "Arslanlar, Sehl'i
ziyârete gelirdi. O da, onları bu odada misâfir eder, et ikrâm eder, sonra da
salıverirdi" dediler. Biz bu durumu Tüster halkından kime sorduysak aynı
cevâbı aldık."
İbn-i Rüveym'e "Allahü teâlânın insanlar
üzerine ilk olarak farz kıldığı şeyin ne olduğu soruldu. O da,
"Mârifettir. Nitekim Allahü teâlânın, meâlen "Ben cinni ve
insi yalnız bana ibâdet etsinler diye yarattım" (Zâriyât sûresi:
56) şeklinde bildirdiği âyet-i kerîmede ibâdet etsinler kısmını İbn-i Abbâs
hazretleri, "Tanısınlar" şeklinde tefsîr etmiştir" buyurdu.
Tevekkülü, Ebû Bekr Dekkâk ve Sehl bin Abdullah'ın
şu sözleri ne güzel anlatır:
"Tevekkül; yarını düşünmeyip, hayatının o günde
son bulacağını düşünmektir. Tevekkül; kulun Allahü teâlânın irâdesine kendisini
tam teslim etmesidir."
Tevekkülün şartı, Ebû Türâb Nahşebî'nin şu
sözünde bildirilmiştir:
"Bedeni Allahü teâlâya ibâdette kullanıp,
kalbiyle Rabbine bağlanmak, Allahü teâlânın kâfî olduğuna kalbin mutmain
olması, verilirse şükredip, verilmezse sabretmektir."
Yahyâ bin Muâz hazretleri buyurdu ki:
"Allahü teâlâyı seversen, halk da seni sever.
Allahü teâlâdan ne kadar korkarsan, insanlar da o kadar senden korkar. Sen ne
kadar Allahü teâlâ ile meşgûl olursan, insanlar da o kadar seninle meşgûl
olur."
Ebü'l-Hasan Dîneverî'den "Mârifet
nedir?" diye soruldu. "Allahü teâlânın nîmetini görmek ve bu
nîmetlere şükürden âciz olduğunu anlamaktır" buyurdu.
Yanan bir tandırın başında,
mârifetden konuşuyorlardı. Ebû Nasr Serrâc, birden değişip ateşe doğru yürüdü.
Tam ateşin ortasında Allahü teâlâya secde etti. Ateşten çıktığında yüzünde
hiçbir yanma alâmeti görülmedi. "Bu hâl nedir?" diye sorulunca;
"O'nun dergâhında gözyaşı dökenin, yüzünü yakmaya ateşin gücü yetmez"
buyurdu.