Okullar yeniden açılıyor
04/09/2023 Pazartesi Köşe yazarı R.A
2022-2023 eğitim-öğretim yılının yaz tatili 16 Haziran 2023'te
başlamıştı. Takrîben 3 ay süren tatilden sonra, 2023-2024 eğitim ve öğretim
yılı, 11 Eylül 2023 Pazartesi günü tekrâren başlayacaktır. Bu vesîle ile,
bugün ve yarınki makâlelerimizde, birer nebze de olsa, eğitim-öğretimden
bahsetmeye çalışacağız.
Evvelâ şunu belirtelim ki, şu uçsuz-bucaksız olarak gördüğümüz
koca kâinâtı yaratan Allahü teâlâ, sâdece bizim üzerinde yaşadığımız gezegenimizin
yani dünyânın insanlarla meskûn olmasını irâde buyurmuş,
nice hikmetlere mebni, Hazret-i Âdem babamızla Hazret-i Havvâ annemizi,
Cennet’ten dünyâya göndermiştir.
Allahü teâlâ, dünyâya gönderdiği ilk insanı [yani Hazret-i
Âdem’i], aynı zamanda ilk Peygamber kılmış, ondan sonra, kullarına râzı olduğu,
beğendiği yolu göstermek için, çeşitli mekânlardaki, muhtelif kavimlere, zaman
zaman “Peygamber”ler göndermiştir.
Şurası bir hakîkattir ki, insanlar, Allah’ın ve Peygamberlerinin
emir ve yasaklarına uydukları müddetçe, huzûrlu ve râhat birer hayât
yaşamışlar, birbirlerini sevip-saymışlardır. Emirlere ve yasaklara
uymadıklarında ise, huzûrsuz olmuşlar, rahatları bozulmuş; ahlâksızlık, zulüm
ve haksızlık bütün cemiyeti sarmıştır.
Ma’lûmdur ki, Allahü teâlâ, bütün kullarının,
verdiği ni’metlere şükretmelerini, îmân etmelerini, ibâdet yapmalarını, güzel
ahlâka sâhip olmalarını, kendi aralarında kardeşçe yaşamalarını, sevişmelerini,
birbirlerine yardımcı olmalarını istemiş ve bunları emretmiştir. İnanan
insanların da kardeş olduklarını i’lân etmiştir. [Hucurât sûresi]
Bildiğimiz gibi, eğitimde işin esâsı, hem kendisine
faydalı, hem de âilesine, milletine, memleketine, vatanına ve devletine, bütün
Müslümânlara, hattâ bütün insanlığa faydalı birer unsur meydâna
getirmektir. İşte bu güzel ülkenin bütün vatandaşlarının
ve müesseselerinin ana hedefi de bu olmalıdır. Bu da, iyi bir eğitim ile mümkün
olabilir.
Bilindiği üzere, “Alexis Carrel” gibi
Batılı bazı bilim adamları, “İnsan Denen Meçhûl” adıyla kitap
yazmak suretiyle, insanı bir muammâ olarak gösteriyorlarsa da,
insanı, -temel kaynaklarımızda zikredilen sıfatlarıyla- şöyle ta’rîf etmek
mümkündür:
İnsan,
“madde” ve “ma’nâ” (yani “beden” ve “rûh”)
olmak üzere iki unsurdan meydâna gelen, "Allah'ın
yeryüzündeki halîfesi" kılınan (Bakara, 30), “a'lâ-yı
illiyyîn”e (yükseklerin yükseğine) çıkmaya
namzed, aday yapılan (Âl-i İmrân, 139; Mutaffifîn, 18-19), “eşref-i
mahlûkât” (yaratılmışların en şereflisi) olarak (İsrâ,
70), “ahsen-i
takvîm” üzere (en güzel kıvâmda) yaratılan
(Tîn, 4), “mükerrem” (kıymetli, şerefli) (İsrâ,
70) bir varlıktır.
Fakat nefsinin esîri olduğu zaman, “esfel-i sâfilîn”e (aşağıların
aşağısına) (Tîn, 5) yuvarlanmaya, hayvânlardan
aşağı bir derekeye, dereceye, mertebeye düşmeye mahkûm
(A’râf, 179; Furkân, 44) bir yaratıktır.
Demek ki insanoğlu, ne melekler gibi sırf “nûrânî” bir
varlık, ne de hayvânlar gibi sâdece bir “maddî” varlıktır.
İnsan, meleklerden üstün seviyeye çıkabilen; kendisine, muhtaç olduğu bütün
ni’metler ihsân edilen (Lokman, 20; Nahil, 18), âhirette bunlardan hesâba
çekilecek olan (Tekâsür, 8), belli bir yaratılış gâyesiyle bu dünyâya
gönderilen, yani “Allahü teâlâyı tanımak ve ibâdet
etmekle mükellef (Zâriyât, 56) bir kuldur.”