Ölüm gelmeden görünmez!..
22/08/2023 Salı Köşe yazarı R.A
Gâziantep velîlerinden Dervîş
Hâcı (rahmetullahi aleyh), ölüm hakkında, öyle çarpıcı
cümleler kullanmıştır ki; bunları duyup da titremeyen insan olmaz:
"Ölüm
bilinmeyen bir şeydir. Gelmeden görünmez, gelince de amân vermez. Ölüm seferine
çıkanın bir daha geri dönmesine imkân yoktur. Bu yalan dünyâ nice defâlar dolup
boşalmıştır. Ölüm nice anaların yavrusunu almış, nice babaların boynunu
bükmüş, nice yavruları anasız, babasız koymuştur. Herkes birbirinin öldüğünü,
gül benzinin kara toprakta solduğunu görür. Bununla berâber dünyâya
bağlanmaktan vazgeçmez, dünyâ derdini çeker, dünyâ işine dalar. Fakat nihâyet
yaptığını bırakıp gider. Böyle olduğu hâlde, kimse aklını başına toplayıp yalancı
dünyânın hâlini anlayamamakta ve bu yolculuğa hâzırlanmamaktadır."
Hadîs
âlimlerinden ve evliyâullahtan Abdurrahmân bin Mehdî’ye (rahmetullahi
aleyh), ölümü isteyen bir kimse hakkında bir suâl sorulunca, cevâben buyurdu
ki: "Dînine zarar geleceği korkusundan, ölümü istemekte bir mahzûr
yoktur. Fakat yoksulluk, ihtiyâç, eziyet ve buna benzer şeylerden dolayı ölüm
temennî edilmez."
Horasân
bölgesinde yetişen velîlerden Ebû Bekr-i Ebherî (rahmetullahi
aleyh) bir gün bir cenâzede bulundu. Ölenin yakınları çok ağlıyorlardı. Ebû
Bekr-i Ebherî hazretleri şu meâle gelen bir şiir okudu:
"Kendini unutmuş bir hâlde, ağlıyor
ölünün hâline. Ölünün yakınlarının, mevtâya az ta’ziyede bulunduklarını iddiâ
ediyor. O kimse akıl ve fikir sâhibi olsaydı, kendi bulunduğu hâle
ağlardı."
Esâs ağlanması gereken kimsenin, îmânla giden meyyit değil,
geride kalan kimseler olduğunu, çünkü ölenin dünyânın günâh ve sıkıntılarından
kurtulduğunu bildirdi.
“Bir
mü’min vefât edince, her ameli kesilir. Yalnız üç amelinin sevâbı, amel
defterine yazılmaya devâm eder. Bunlar, sadaka-i câriyelerinin [yani
câmi, çeşme, yol gibi, insanlara faydası dokunan, faydalı işlerinin],
faydalı ilimlerinin, kitaplarının ve sâlih çocuklarının kendisi için ettikleri
duâ ve istiğfârların sevâplarıdır.” [Ebu’ş-şeyh]
Bazı hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Dinimizde
iyi bir çığır açana, bunun sevâbı ile bununla amel edenlerin sevâbı verilir; o
çığırda [o yolda] gidenlerin sevâbından da hiçbir şey
eksilmez.
Dinimizde
kötü bir çığır açana da, bunun günâhı ile, bununla amel edenlerin günâhı
verilir, o kötü yolda gidenlerin günâhından da hiçbir şey eksilmez.” [Müslim]
“İyi işe
vesîle olan, hayâtında ve öldükten sonra da o işi yapanlar kadar sevâp kazanır.
Kötü işe önayak olana da, bu iş terk edilinceye kadar, bunun günâhı yazılır.” [Taberânî]
Şu hâlde,
insanlığın dünyâ ve âhiret saâdeti için çalışanlara yardımcı olmak, onların
sevaplarına ortak olmak demektir. Günâh olan işlere yardımcı olmak ise, o
günâha ortak olmak demektir. İnsanları saptıranlar,
sapıklıkta önder olanlar, kendi günâhlarını yüklendikleri gibi, o kimselerin
günâhlarını da yüklenirler. (Nahl, 25; Tefsîr-i
Kâdî Beydâvî)