Yemeği azaltınca kalp parlak olur...

29/01/2019 Salı Köşe yazarı V.T

Orucun ruhu ve onun sırrı, kötülüklere düşmekte şeytanın yardımcısı olan kuvveti zayıflatmaktır.
 
Ebü’l-Ferec Dârimî hazretleri Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 358 (m. 969) senesinde Bağdad’da doğdu. 449 (m. 1057)’de Şam’da vefât etti. Bir dersinde buyurdu ki:
Oruç altı şey ile tamam olur: Birincisi: Bütün kötülenen ve mekrûh olan şeylerden gözü sakındırmaktır. İkincisi: Dili; gıybet, yalan, koğuculuk, ağız bozukluğu, kaba söz ve mücâdeleden korumak, zikir, tesbih ve Kur’ân-ı kerîm okumakla meşgul etmektir. Dilin orucu budur. Üçüncüsü: Kulağı, dînen dinlenmesi haram olan her şeyden muhafaza etmektir. Konuşulması yasak olan her şeyin, dinlenmesi de haramdır. Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadîs-i şerîfte; “Gıybet eden ve dinleyen, günahta ortaktırlar” buyurdu.
Dördüncüsü: El ve ayak gibi diğer uzuvlarını, günah ve kötü şeylerden, midesini iftar vakti şüpheli şeyleri yemekten korumaktır. Yoksa, günah olan şeylerden sakınmadıktan sonra, orucun hiçbir sevabı kalmaz. Çünkü oruç, zâten helâl olan şeylerden belirli bir müddet içerisinde sakınmaktır. Oruçlu iken, helâl olan şeylerden bile sakındıktan sonra, oruçlu bir kimsenin haram olanlarla meşgul olması ne demektir?
Beşincisi: İftar vakti, karnını şişirinceye kadar yememelidir. Çünkü, orucun ruhu ve onun sırrı, kötülüklere düşmekte şeytanın yardımcısı olan kuvveti zayıflatmaktır. Bu ise, ancak yemeği azaltmakla mümkündür. Yemeği azaltınca, kalp saf ve parlak olur.
Altıncısı: İftardan sonra, kalbinin ümit ile korku arasında olmasıdır. Bilinmelidir ki, fıkıh âlimleri, orucun sahih olması için birtakım zâhirî şartlar bildirmişlerdir. Âhiret âlimleri ise, orucun sahih olması ile, orucun fıkıh kitaplarında bildirilen zâhirî şartları yanında orucun Allahü teâlânın indinde kabul olmasını, orucun kabul olması ile de maksuda erişmeyi kasdediyorlar. Bu ise, şehvetlerden sakınmakla meleklere benzemektir. Çünkü melekler, şehvetlerden münezzehtirler.
İnsanın mertebesi, hayvanların mertebesinden yüksektir. Çünkü insanlar, akıl nûru ile şehvetlerini kırmak gücüne sahiptirler. Fakat insanlar, meleklerin mertebesinden aşağıdadır. Çünkü insanlarda şehvet vardır. İnsanlar, şehvetleriyle mücâdele etme durumundadırlar. Şehvetlerine düşkün oldukları zaman, esfel-i sâfilîne (en aşağı derecelere) düşerler, hayvanlar sınıfına dâhil olurlar. Şehvetlerini kırdıkları zaman, a’lâ-i illiyyîne (en yüksek derecelere) çıkarlar. Meleklerin ufkuna katılırlar.