Cennet ve Cehennem hakkında...
08/07/2024 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Kıyâmette bir beden yaratılıp, rûh ile bu beden birlikte Cennette veya
Cehennemde sonsuz yaşacaklardır.
Son zamanlarda, bazı kimseler, televizyonlarda ve sosyal medyada, Cennet hayâtı hakkında ileri-geri konuşmaya başlamışlardır. Bazı kardeşlerimiz de bize, bu konuda bazı suâller sormaktadırlar. Hâlbuki hiçbir kimse, kabir hayâtı hakkında da, âhıret hayâtı hakkında da kesin bir bilgiye sâhip değildirler ve olamazlar. Çünkü o konular, aklın bilebileceği husûslardan değildir. Bizler, o konularda, ancak Allahü teâlânın ve Resûl-i ekreminin bildirdiklerinden doğru malûmât sâhibi olabiliriz. İnşâallah bu konuda birkaç makâle yazmak istiyoruz.
Bilindiği üzere, insanlar için, 3 türlü hayât vardır: Dünyâ hayâtı, kabir hayâtı
ve âhıret hayâtı. Dünyâ hayâtının bazı safhaları bulunmaktadır: Anne
karnındaki hayât (9 ay 10 gün), çocukluk ve gençlik devresi (0-30
yaş arası), yetişkinlik ve olgunluk dönemi (30-50 yaş
arası), ihtiyarlık / yaşlılık dönemi (50-70 arası) ve nihâyet
70’den sonrası da pîr-i fânîlik dönemi.
Sevgili Peygamberimiz, “Ümmetimin ömürleri, 60
ilâ 70 arasındadır; bunu geçenler azdır” buyurmuştur. Önceki
ümmetlerin ömürleri bir haylî uzun idi. Meselâ Hazret-i Âdem (aleyhis-selâm)
2.000 sene, Hazret-i Şît (aleyhis-selâm) 1.000 sene, Hazret-i Nûh
(aleyhis-selâm) 1.000 sene yaşamışlardır. Âhır zamanda, insanların hem boyları,
hem de yaşları kısaltılmış bulunmaktadır.
Dünyâda, beden rûh ile birliktedir. İnsana
hayât / canlılık veren rûhudur. Rûh, bedenden ayrılınca insan ölür; kabir
hayâtı başlar. Kabir hayâtında his vardır, ama hareket yoktur. Kıyâmette
bir beden yaratılıp, rûh ile bu beden birlikte Cennette veya Cehennemde sonsuz
yaşacaklardır.
İnsanın dünyâda ve âhırette mes’ûd olması için,
Müslümân olması lâzımdır. Dünyâda mes’ûd olmak, râhat yaşamak demektir.
Âhırette mes’ûd olmak ise, Cennete gitmek demektir. Allahü teâlâ, kullarına çok
acıdığı için, onlara, mes’ûd olmak yolunu, Peygamberleri ve kitapları
vâsıtasıyla bildirmiştir.
Eğer insanlar, yalnız başlarına kalsalardı, bu seâdet
yolunu, kendi akıllarıyla bulamazlardı. Onun için Cenâb-ı Hak,
beşeriyeti daha ilk insandan i’tibâren muallimsiz, mürşidsiz, rehbersiz,
kılavuzsuz, öndersiz, muktedâ bih’siz, rol modelsiz bırakmamıştır.
Allahü teâlâ, insanlara ve cinnîlere, 6 “Ülül-azm” Peygamber,
313 “Resûl”, 124.000’den ziyâde “Nebî” göndermiştir.
Peygamberlerin bildirdikleri seâdet yoluna “Dîn” denir.
Muhammed (aleyhis-selâm)ın bildirdiği dîne de “İslâmiyet = İslâm
dîni” denilir.
Her şeyi yoktan var eden, varlıkta durduran, bizlere
ve bütün canlılara rızıklarını ve muhtâç oldukları her şeyi lutfeden Allahü
teâlâ, Kur'ân-ı kerîm’inde meâlen: "Hanginizin daha güzel
amelde bulunacağını imtihân edip ortaya çıkarmak için ölümü de, hayâtı da
yaratan O'dur…" (Mülk, 2) buyurmuştur.
Ma’lûm olduğu üzere, yaşamaktan
maksat iyi işler yapmaktır. Aslında bütün insanların
yaratılmalarındaki maksad da, Allahü teâlâya ibâdet etmeleridir. Yine Allahü
teâlâ, “Cinnîleri ve insanları, ancak (beni bilmeleri,
tanımaları) bana ibâdet etmeleri için yarattım” (Zâriyât, 56)
buyurmuştur.