"İmam, sanki cemaatin dilinden okuyor..."

16/01/2024 Salı Köşe yazarı V.T

"Namazda kıraat farzdır ve hadis-i şerifte (Fatihasız namaz olmaz) buyuruluyor..."

 

Muhammed Murâd Kazanî hazretleri Nakşibendî-Müceddidî büyüklerindendir. 1855 (H.1272) senesinde Rusya'nın Kazan vilâyetinin Ufa kasabasında doğdu. Muhammed Murâd Kazanî; Kazan, Buhârâ ve Taşkent'e giderek buradaki âlimlerden ilim tahsil etti. Sonra hac için Mekke-i mükerremeye gitti. İbadetini yaptıktan sonra Medîne'ye gitti. Orada Medreselerde ilim tahsil etti. Medîne-i münevvere âlimlerinden icâzet aldı. Bu sırada Şeyh Muhammed Mazhar Müceddidî hazretlerinden Nakşibendî yolunu aldı ve sohbetlerinde yetişip kemâle erdi. Onun vefatından sonra Mevlânâ Seyyid Muhammed’in sohbetlerinde devam etti, hocası ona icâzet ve hilâfet verdi. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbât'ını da Arapçaya çevirmesini emretti. Bu emre uyarak Mektûbât'ı Arapçaya çevirdi ve Dürer-ül-Meknûnât adını verdi. Bu eserinin birinci cildinin kenarına İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin hayâtını, ikinci cildinin kenarına da Mebde ve Me'ad adlı eserinin ve diğer bâzı risâlelerinin Farsça'dan Arapça'ya tercümelerini yazdı. 1933 (H.1352)de Medîne-i münevverede vefât etti. Mebde ve Mead, 30. sahifede İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

"Namazda kıraat farzdır ve hadis-i şerifte (Fatihasız namaz olmaz) buyuruluyor. Neden Hanefilerin, hakiki kıraati [cemaatin hepsinin okumasını] bırakıp, kıraati hükmiye [İmamın okuyup, cemaatin susmasına] karar vermelerinin sebebini tam anlayamadım. İmam arkasında sükut etmeye dair açık bir delil bulamadım. Buna rağmen, mezhebime uyarak imam arkasında Fatiha okumadım. Çünkü, delili zayıf diye, mezhebimin hükmü ile amel etmemenin ilhad olduğunu biliyordum. Mezhepsiz olmamak için Hanefi mezhebinin hükmüne uyarak imam arkasında Fatiha okumadım. Nihayet Allahü teâlâ, mezhebe uymanın bereketi ile, Hanefi mezhebinde imama uyan cemaatin kıraati terk etmelerindeki hakikati izhar eyledi. İmam, sanki cemaatin dilinden okuyor...

Bu şuna benzer: Bir köy halkı, köyün ortak bir meselesi için, köylünün tamamı kaymakama gitmez. Birkaç kişilik bir heyet seçerler. Bu heyetin hep bir ağızdan meseleyi anlatmaları da doğru olmaz. İçlerinden birini, temsilci seçerler. Temsilci, istekler aynı olduğu için, hepsinin dili ile ihtiyaçlarını arz eder. Kendilerine temsilci kabul ettikleri bu kimse, onların adına konuşur. Seçilen bu temsilcinin hepsinin adına ihtiyaçlarını arz etmesi şeklinde olan, cemaatin hükmi konuşması, onların hakiki konuşmalarından daha iyidir. İmam ile cemaatin hâli de böyledir."