"Onların gönüllerini ahiret düşüncesi kaplamıştır..."
19/04/2024 Cuma Köşe yazarı V.T
“Tâat ehli, dünyâ düşüncesini kalplerinden boşaltırlar. Uzun emel sahibi olmazlar..."
Şeyh Ahmed Erzincanî hazretleri evliyânın
büyüklerindendir. Erzincan'a bağlı Tabih adlı köyde doğdu. Daha küçük iken
babası onu Şeyh Muhammed Erzincânî hazretlerine götürdü ve hizmet etmesi için
yanına verdi. Pîr Ahmed, evliyâ âilesine hizmetle büyüdü. İlim ve edeb öğrendi.
Kur'ân-ı kerîmi ezberleyip, Hâfız oldu. Genç yaşta Muhammed Erzincânî
hazretlerinden icâzet, diploma almakla şereflendi. Erzincan civârında hak yolun
bilgilerini anlatıp öğretmekle meşgûl oldu. 1465 (H.870) târihinde Erzincan'da
vefât etti.
Pîr Ahmed'i, hocası Muhammed Erzincânî hazretleri çok
severdi. Sultan Fâtih ile Uzun Hasan arasında yapılan muhârebeden sonra sulh
için Uzun Hasan, Fâtih Sultan Mehmed Hana onu aracı olarak gönderdi. Pîr Ahmed,
Sultan Fâtih'e geldiğinde huzûrunda Kur'ân-ı kerîmden bâzı âyet-i kerîmeleri
okuyup, okuduğu yerlerin tefsîrini yapmıştı. Fâtih Sultan Mehmed Han bunun
üzerine memnuniyetini bildirip, Uzun Hasan ile sulha râzı oldu. Pîr Ahmed'e
iltifat edip; "Lütfedip İstanbul'da ikâmet etmeniz mümkün olmaz mı?"
diyerek İstanbul'a dâvet etti. Pîr Ahmed sonraları bir ara İstanbul'a gelip
Ayasofya'da vâz ü nasîhatlerde bulunup Fâtih ile sohbet ettiler. Daha sonra da
memleketleri olan Erzincan'a döndüler.
Bu mübarek zat sohbetlerinde buyurdu ki:
“Tâat ehli, üzerlerinden bir gün bir
gece geçtiği zaman, tâat üzere geçip geçmediği husûsunda kendilerini kontrol
ederler. Eğer, Allahü teâlânın rızâsına uygun geçmiş ise, sevinirler.
Azalarını, sâlih ameller yapmaları için zorlarlar. Dünyâ düşüncesini kalplerinden
boşaltırlar. Uzun emel sahibi olmazlar. Ecellerini yakın görürler. Dünyâ
hırsını kalplerinden uzaklaştırırlar. Ahiret düşüncesi onların gönüllerini
kaplamıştır. Ahirete, basîretli gerçekten gören bir gözle bakarlar. Sanki,
âhıreti görmüş gibi hazırlanırlar. Temiz, hâlis ve sâlih amellerle, Allahü
teâlâya yaklaşmaya çalışırlar. Yaşayışlarında Allahü teâlâ ve Resûlünün
(aleyhisselâm) emrettiği istikâmet (doğruluk) üzere olurlar. Takvâları arttıkça
dünyâda yaptıkları ibâdet ve tâatlerin tadını daha fazla duyarlar. Allah
korkusundan gözyaşları dökerler, ibâdetlerini kırık ve mahzûn bir kalp ile
yaparlar. Onlar, âhiret gamıyla gamlanmışlardır. Fazla ve boş söz konuşmazlar.
Allahü teâlâyı anmaktan lezzet duyarlar. Bedenleri dünyâda fakat, kalpleri Allahü
teâlâ iledir.”